Dava konusu bononun tanzim tarihi ile kredi sözleşmesinin tanzim tarihinin ve davacının ipotek tesisine ilişkin resmî senet tarihinin aynı tarih olması, davacının genel ticari kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalaması, kredi borçlusunun dava dışı şirket olması, genel ticari kredi sözleşmesindeki "...Müşteri, bankanın gerekli gördüğü zaman talep edeceği miktar ve nitelikte ticari senetleri vermeyi taahhüt eder. Banka senetlerin dilerse rehnini, dilerse temlikini istemeye yetkilidir..." şeklindeki hüküm karşısında, senet metninde "teminattır" kelimesi yazılı olmasa da, dava konusu senedin teminat senedi olduğunun kabulü gerektiği- Borcun kapatılmasından sonra ipoteğin fek edileceğini bildirip, davacının dava dışı şirket adına söz konusu borcu kapatmasından birkaç saat sonra aynı gün dava dışı şirkete yeniden kredi kullandırıp, yeni kredi borçlarından dolayı davacıyı ilk kredinin teminatı olarak verilen bono nedeniyle sorumlu tutmasının da iyiniyet prensipleri ile bağdaşmayacağı- Dava konusu bononun kredi sözleşmesinin teminatı olarak davalı bankaya verildiği ancak taraflar arasındaki genel ticarî kredi sözleşmesinde davacının vermiş olduğu teminat hâlen devam ettiğinden ödeme tarihiden hesabın kat edildiği tarihe kadar olan borç miktarının hesaplanması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Hukuki yararı bulunan herkesin yabancı mahkeme ilamlarının tanınması ve tenfizini isteyebileceği, yabancı mahkemede boşanma kararı verilmesinden sonra tarafların birlikteliğinin devam etmesi ya da bu dönemde ortak çocuklarının doğması halinde davacının hukuki yararının bulunduğu gerçeğini değiştirmeyeceği, bu kararın tannmasının talep edilmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmeyeceği-
Malen kaydı ile davalı adına düzenlenen bonoların asıl alacaklısı dava dışı şirket olup, davacı borçlunun lehtar davalıya değil de, lehtarın temsilcisi olduğu dava dışı şirkete borcu olduğu açık olduğundan tarafların buna ilişkin ikrarının dikkate alınması gerektiği- Tarafların asıl alacaklının dava dışı şirket olduğunu ikrar etmesiyle, kambiyo hukukuna ilişkin ilkelerin eldeki davada uygulama imkânı kalmadığı gibi, ikrarın da tarafları bağlayacağı- "Taraflar arasındaki temel ilişkinin ortadan kalkmadığı, bononun kıymetli evrak niteliğini ortadan kaldıracak bir durumun söz konusu olmadığı, sadece faturalara bakılarak bir sonuca ulaşılamayacağı, davacı dava konusu bonoları verdiğini kabul ediyorsa, mal almadığını ya da bono bedelini ödediğini ispat etmesi gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Maddi hataya dayalı olduğu iddia edilmeyen ikrara rağmen dava açılmasının TMK'nın 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu-
Tarafların mesaj yolu ile karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettiklerinin, erkeğin kadının babasına çektiği mesajla eşi hakkında küçük düşürücü sözler söylediği, davacı ile aynı işyerinde çalışan iş arkadaşlarının tanık olarak dinlendiği, bu tanıklardan birinin fiili ayrılığın başladığı gün hakkında, "davalının sebepsiz şekilde eşyalarını toplayarak evi terk ettiği" yönünde bilgi verdiği,  diğer tanıkların ise "davalının kadının işyerine gelerek huzursuzluk çıkardığının ve eşini işyerinde küçük düşürdüğüne ilişkin olarak görgü sahibi olduklarının anlaşıldığı uyuşmazlıkta, davalı erkeğin eşine ağır hakaret ettiğinin, eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığının ve eşinin başkaları yanında küçük düşmesine neden olduğunun, buna karşılık kadının da eşine hakaret ettiğinin açık olduğu anlaşıldığından, erkeğin eşine nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği- "Erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlarına dair eylemlerin kadının gerçekleştirmiş olduğu kusurlu davranışların bir sonucu olduğu, bu nedenle, kadın eşin boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Erkeğin eşine ağır hakaret ettiği, eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığı ve eşinin başkaları yanında küçük düşmesine neden olduğu, buna karşılık kadının da eşine hakaret ettiği uyuşmazlıkta, erkeğin eşine nazaran ağır kusurlu olduğu- "Erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlara bakıldığında bu eylemlerin kadının gerçekleştirmiş olduğu kusurlu davranışların bir sonucu olduğu" görüşünün benimsenmediği-
Taraflar arasındaki satış sözleşmesinin yan yükümlülüğünün, davalının teknenin yedek anahtarını da davacıya vermesi veya en azından davacıyı yedek anahtarın kendisinde olmadığı hususunda uyarması olduğu, davalının bu yükümlülüğünü ihlal etmesi sonucunda davacının teknesini dört yıl sonra bulduğunun anlaşıldığı, ayrıca davalı tarafından yedek anahtarın davacıya teslim edilmemesi veya bu konuda uyarı yapılmaması hususunda kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceği de ispat edilemediğinden, mahkemece davalının satış sözleşmesinin yan yükümlülüklerini yerine getirmediği ve borcunu gereği gibi ifa etmediği, bu nedenle davacının zararına yol açtığı, ayrıca kusursuzluğunu da ispat edemediği gözetilerek işin esasına girilip davacının talep ettiği zarar kalemlerine ilişkin bir değerlendirme yapılması ve gerektiği takdirde bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu teknenin maliki olan davalının davacıya satış ve devir işlemlerini gerçekleştirirken teknenin yedek anahtarını teslim etmemesi ve teknenin bu yedek anahtar ile bulunduğu limandan üçüncü kişi tarafından alınmış olması karşısında davacının oluşan zararından davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı-
Davalı, muvazaa ve inançlı işlem def’inde bulunmuş, harç yatırılmadığından karşı davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi üzerine aynı amaçla taşınmaz vaadi sözleşmesinin iptali istemiyle ayrı bir dava açmış olup, ilgili dosyanın sonucunun beklenmesi talebinin reddine karar verilmiş olduğu-
Davacıların dayandığı vekaletnamenin içeriği gereği taraflar arasındaki ilişki gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi niteliğinde olmayıp, belirli bir işin yapılması konusunda yetki içerir vekaletname niteliğinde olduğu, tapulu taşınmazların alım ve satımlarının TMK'nın 706, TBK'nın 237, 2644 sayılı Tapu Kanununun 26. Noterlik Kanunu'nun 60 ve 89. maddeleri gereğince resmi şekilde yapılmadığı sürece hukuken geçerli bir sonuç doğurmayacağı ve alıcısına herhangi bir hak bahsetmeyeceği, bu doğrultuda mahkemece tapu iptali ve tescil isteminin reddine ilişkin verilen kararın isabetli olduğu- Davacı lehine herhangi bir kazandırma olsaydı bunun da vekaletnamede yer almasının gerekli olduğu, vekaletnamede yer almayan ödeme iddiasının ise yine senetle ispat edilmesinin gerektiği, yazılı delil yoksa ikrar, yemin gibi kesin delillerle de ispat edilmesinin olanaklı olduğu, somut olayda ödeme hususu tanık beyanlarıyla ispatlanamayacağından yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-