Dahili davalı dördüncü kişinin 'üç taşınmazı bizzat borçlu şirketten, şirketin kendisine olan borcuna karşılık aldığını' beyan ettiği ve bu beyanının 'aradaki diğer satışların muvazaalı olduğunu' ortaya koyduğu, borçlunun ekonomik durumunu ve muvazaalı işlemleri bildiğinin ve devraldığı üçüncü kişi ile birlikte muvazaalı işlemde bulunduklarının kabulü gerektiği- 12.000,00 TL'ye satın alınan taşınmaz devir tarihindeki gerçek bedelinin 173.925,15 TL olduğu, 8.000,00 TL'ye devraldığından taşınmazın devir tarihindeki gerçek bedelinin 129.548,80 TL olduğu da nazara alındığında, mahkeme kararının dahili davalı yönünden usul ve yasaya uygun olduğu-
Davalı yedinci kişiye kadar yapılan devirlerin kısa aralıklarla ve gerçek değerin altında, birbirini tanıyan kişiler arasında yapılmasının devrilerin alacaklıdan mal kaçırma kastı içerisinde yapıldığı kanaatini uyandırdığı, taşınmazın bulunduğu apartmanın yöneticisi olan davalı tanığının beyanında "taşınmazın son malikten önceki sahibinin davalı borçlu olarak bilindiğinin" belirtildiği- Davalı yedinci kişinin, taşınmazı satın aldıktan sonra aidat makbuzlarının artık onun adına düzenlenmeye başladığına dair beyanı, bununla birlikte anılan davalının abonelik işlemlerini yaptırmış olması ve özellikle kış aylarında yurt dışında yaz aylarında Türkiye'de yaşıyor olması, borçlu ve diğer davalılar ile arasında bir tanışıklığın mahkemece tespit edilememiş olması, yine her ne kadar davalı yedinci kişi tarafından satım bedelinin nasıl ödendiği noktasında bir açıklama veya delil sunulmamış ise de; davacı tarafça da ona yönelik bir kötü niyet iddiası ve ispatı olmadığı ve mevcut içtihatlar çerçevesinde iyi niyetini ispatlamak zorunda olmadığı, aksine varsa kötü niyetinin davacı tarafça delillerle ortaya konulması gerektiği, tapudaki 141.000,00 TL değer ile gerçek değer olan 185.650,00 TL arasında çok fahiş fark da bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde mahkemece bu taşınmazla ilgili davalı yedinci kişi aleyhine kabul kararı verilmesinin hakkaniyete uygun olmadığı ve dava diğer davalılar yönüyle bedele dönüşmüş olduğundan, tasarrufa konu taşınmazın son tasarruf tarihindeki gerçek değeri olan 185.650,88 TL'nin davalılardan icra takip dosyalarına konu olan alacak ve ferileri ile sınırlı olmak üzere tahsili ile davacıya ödenmesine, (belirlenen bedelden davalı üçüncü kişinin 156.198,77 TL ile sınırlı olarak, davalı dördüncü kişinin 180.000,00 TL ile sınırlı olarak ve davalı beşinci kişinin 182.260,35 TL ile sınırlı olarak sorumlu tutulmalarına), karar verilmesi gerektiği
Davalı ...........'nın maliki olduğu taşınmazların 05.05.2014 tarihinde vekili vasıtasıyla diğer davalı ..............'a, onun tarafından 30.05.2014 tarihinde 75.000,00 TL bedelle davalı ...............'e, 14.10.2015 tarihinde de aynı bedelle davalı ...........'ye satış suretiyle temlik edildiği, davalı ........... ile diğer davalı ............... arasında akrabalık ilişkisi bulunduğu, çekişme konusu taşınmazların devir bedelleri ile gerçek değerleri arasında fark bulunduğu, kısa aralıklarla gerçekleşen temlikler nedeniyle davalı ............'ün bedel ödenmediği yönündeki beyanları ile tanık beyanları ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde davalılar .........., ......... ve ...........'nün taşınmazların mal kaçırma amacıyla muvazaalı devredildiğini bilen ve bilmesi gereken konumda oldukları gözetilerek davanın kabulüne karar verilmiş olmasında isabetsizlik olmadığı-
Dava konusu araçların davalı borçlu şirketin ticari işletmesinin önemli bir kısmını teşkil etmemesine, davalı 3. şahsın galericilik yapıp iş bu araçları satın alıp elinden çıkartmasının hayatın olağan akışına uygun olmasına, dava konusu satışlardan önce davalılar arasında yapılan satışların da davalı 3. şahsın galerici olmasından kaynaklandığının anlaşılmasına göre; İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı-
Tasarrufun iptali istemi- Bedeller arasında mislini aşar şekilde fark bulunmadığı- Borçlu ile davalı 3. kişi arasındaki tasarruf yönünden, tasarrufun iptali koşulları oluşmadığı-
Davalı borçlu ile üçüncü kişi arasındaki ilk satışın misli fark nedeniyle iptale tabi olduğu (709.617,02 TL/152.439,01 TL), ayrıca davalı üçüncü kişi ile borçlu arasında önceye dayalı tanışıklık olduğu ve davacının ağabeyi olan üçüncü kişinin, İİK m. 280/1 uyarınca borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bilen veya bilmesi lazım gelen şahıslardan olduğu- Davalı üçüncü kişinin damadının kardeşi olan dördüncü kişinin ise, borçlu ile önceye dayalı tanışıklığı ve kötü niyeti de ispat edilemediğinden anılan davalı yönünden verilen kabul kararının doğru olmadığı, dördüncü kişinin, taşınmazın bulunduğu binada 5 yıldır kiracı olduğu, evi satın alırken konut kredisi kullandığı, 450.000,00 TL konut kredisinin satıcı davalının hesabına aktarıldığı, buna dair kredi evrakları ile dekontların sunulduğu, taşınmazın bulunduğu apartmanda 56 daire bulunduğu, bu nedenle borçluyu tanımadığı ve borçlu olduğunu bilmediği, taşınmazı aile konutu olarak satın aldığı ve içine tadilat yaptırdığı, Kayseri ilinde 56 dairelik bir apartmanda mevcut komşuluk ilişkileri ve anılan davalı tarafından sunulan deliller nazara alındığında davalı dördüncü kişinin İİK m. 280 kapsamında borçlunun ızrar kastını bilebilecek kişilerden olduğunun söylenemeyeceği ve bu durumda, tasarrufa konu taşınmazın üçüncü kişinin elinden çıkardığı tarihteki gerçek değerinin tazminat olarak, davacının icra takip dosyasındaki alacak ve ferileriyle sınırlı olmak üzere, davalı üçüncü kişiden alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi gerektiği-
İlk derece mahkemesince, davanın tasarrufun iptali davası olduğu, mahkemece İİK 281/2 maddesi gereğince iptale tabi tasarruflara konu olan taşınmazlar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verilebileceği, ileride telafisi imkansız zararın oluşmasının önlenmesi bakımından yaklaşık ispat kuralı ve davanın mahiyeti gereğince ihtiyati haciz koşullarının oluştuğu kanaatine varılarak ihtiyati haciz talebinin kabul edildiği, kararın usul ve yasaya uygun olduğu-
Üçüncü kişinin işletmeyi devraldığı iddiasıyla sorumluluğu ve İİK m. 280/III uyarınca ticari işletmenin devri nedeniyle vakıa olarak tasarrufun iptali birlikte ileri sürülmüş olup davanın terditli dava olarak açıldığı uyuşmazlıkta, mahkemece yazılı yargılama usulü uygulanmış ve asıl talep olan alacak davası hakkında kabul kararı verilmiş olduğu, esasen biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendiren uyuşmazlıkta yer alan talepler arasında hukuki ve ekonomik anlamda bağlantı bulunduğu kuşkusuz olduğundan ve birden fazla asli talep bulunmadığından mahkemece tefrik kararı verilmesine yer olmadığı, dava, TBK m. 202 maddesi gereğince çözümlenmiş olduğunun, hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
Tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması, borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması ve davanın 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olması gerektiği- Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK'nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekeceği-
Dava konusu gayrimenkullerin tapuda gösterilen değerleri ile tasarruf tarihlerindeki belirlenen gerçek değerleri arasında misli fark olmasına rağmen iptale karar verilebilmesi için haciz tarihinden geriye doğru 2 yıl içerisinde tasarrufun yapılmasının gerektiği- Davalıların birbirini tanıdıkları ya da aralarında herhangi bir organik bağ olduğunun davacı tarafından da ispat edilememiş olmasına göre mahkemece "davanın reddine" dair verilen kararında bir isabetsizlik bulunmadığı-