Davalılar vekili tarafından istinaf isteminde bulunulduğu, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından gerekçe kısmında “Davalının tefhimle başlayan yasal 10 günlük istinaf süresi içinde vermiş olduğu istinaf dilekçesinde istinaf sebep ve gerekçelerini yazmadığı, ...istinaf yoluna başvuran davacı ve davalı dilekçesinde sebep ve gerekçe gösterilmediğinden istinaf başvurusunun usulden reddinin gerektiği” kabul edilmesine rağmen, hüküm fıkrasında davalılar vekilinin istinaf itirazları hakkında herhangi bir hüküm kurulmamasının gerekçeli karar ile hükmün çelişkili olmasına sebep olduğu-
Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceğinin ve sonrasında kararın nasıl yazılacağının etraflıca hükme bağlandığı, yargılamanın açık bir şekilde yapılmasının ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesinin ilke olarak kabul edildiği, bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekeceği, aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanının zedelenmiş olacağı, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK'nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağının düzenlendiği-
Tefhim edilen ve duruşma tutanağına geçirilen hüküm sonucu ile gerekçeli karar arasındaki aykırılıkların tek başına bozma sebebi olacağı-
Kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu- İleriye dönük olarak ve şarta bağlı biçimde karar tesis edilemeyeceği, "...dava konusu meskenin davacı tarafından davalıya geri vermeye hazır olduğunu bildirmesi koşuluyla ... TL'nin davalıdan tahsiline karar verilerek infazda tereddüt oluşturacak biçimde şartlı hüküm tesis edilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu- Talepten fazlasına yönelik hüküm tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Gerek mülga 1086 sayılı HUMK.nun 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nun 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceğinin ve sonrasında kararın nasıl yazılacağının etraflıca hükme bağlandığı, yargılamanın açık bir şekilde yapılmasının ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesinin ilke olarak kabul edildiği, bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazının kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekeceği, aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanının zedelenmiş olacağı, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK'nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağının düzenlendiği-
Mahkemece, gerekçe kısmında "dava konusuz kaldığından davacı lehine maktu vekalet ücreti takdirine dair hüküm kurulduğu" belirtilmesine karşın hüküm kısmında davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedildiği, hüküm ile gerekçe arasında çelişki olduğundan kararın bozulması gerekeceği-
Kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerektiği-
Gerekçede A harfli yerin davacılar murisi tarafından yapıldığı kabul edilmişken, hükümde B harfli yerin davacılara aidiyetine karar verilerek gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluştuğu, bu durum karşısında, hüküm ile gerekçenin çelişik olmasının doğru görülmediği-
Mahkemece verilen kararın gerekçesinde "davanın reddine" denilmiş, hüküm kısmında ise "davanın kabulü" şeklinde hüküm kurulmak suretiyle gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılmış olup, hüküm ile gerekçe arasındaki bu çelişki nedeniyle HUMK’un 381. ve 388 (HMK’nın 294 ve 297) maddeleri uyarınca hükmün bozulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-