Davacı şirketin ortağının talimatı üzerine dava dışı şirket tarafından davalıya devredilen dava konusu bağımsız bölümlerin evlilik dışı bir araya gelerek bir süre karı-koca hayatı yaşamak amacıyla mı yoksa resmî evlilik birlikteliğini sağlamak amacıyla mı devredildiği, taşınmazların meşru olmayan bir maksadın istihsali için mi yoksa irade fesadı sonucunda mı verilmiş olduğu- Yargıtay 7. HD'nin ikinci tarihli bozma kararı, önceki bozmayı ortadan kaldırır nitelikte olup davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmış olması sebebiyle de kesin nitelikte olduğu ve ilk derece mahkemesince bozma kararına uyularak verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiği- 6460 s. K. m. 1 ile HMK m. 373 üncü maddesine eklenen altıncı fıkranın usulî kazanılmış hakkın istisnasını teşkil etmesi nedeniyle ilk bozma kararına uyulmakla alacaklı yararına usulî kazanılmış hak doğmadığı- Davaya konu taşınmazların devrinin davalının irade sakatlığı yaratan bir davranışı karşılığı yapılmadığı gibi, protokolün iki tarafın hür iradesi ile imzalandığı ve iradi olarak taşınmazların davalıya devredildiği kanaatine varıldığından dava dışı ...'ın ve devir yapan davacı şirketin temlik anında iradelerinin sahih olduğu, meşru olmayan bir maksadın söz konusu olmadığı, dava konusu taşınmazların tesciline dayanak oluşturan resmî senet geçerli olduğundan davalı adına oluşan tescilin yolsuzluğundan bahsedilemeyeceği- "Taraflarca ileri sürülen iddia ve savunmalar karşısında hata, hile veya ahlaka aykırı bir amacın gerçekleştirilmesine yönelik bir davranış ve olgunun söz konusu olmadığı, ayrıca ispat kuralları çerçevesinde davacı tarafça ileri sürülen vakıaların ispat edilemediği, ispat edilemeyen davanın redde mahkum olduğu ve davanın reddinin de bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Kardeş olan tarafların el atmanın önlenmesi ve kâl isteminde bulunulan davaya konu taşınmazda paydaş oldukları, aralarında taşınmazın kullanımına ilişkin taksim sözleşmesinin bulunmadığı, fiili bir kullanım biçiminin oluşmadığı- Taşınmazda davacıların paylarına karşılık kullanabileceği bir kısım yer olduğu gibi bunun davalı tarafça engellendiğine ilişkin bir iddia da bulunmadığından taraflar arasındaki çekişme ancak taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası ile çözümlenmesi gerektiği, mahkemece, el atmanın önlenmesi ve kâl davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Mahalli İskân Komisyonunun 15.06.2011 tarihli ve 51 numaralı kararı ile davalıların hak sahipliğinin iptali nedeniyle davalılar adına oluşan tescilin yolsuz hâle gelip gelmediği, 5543 sayılı İskân Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrasının somut olaya uygulanma olanağının bulunduğu- ve anılan düzenleme gereğince davalıların dava konusu taşınmaz üzerindeki mülkiyet haklarının devam ettiği-
Davacının 15.08.1997-14.12.1997 tarihleri arasında şirket; 15.12.1997-14.07.2002 tarihleri arasında ise diğer şirket tarafından Kuruma bildirilen çalışmaların davalı işyerinde Belediye işçisi olarak geçtiğinin tespiti ve bu sürelerin Belediyede geçen diğer hizmet sürelerine eklenmesi istemli eldeki davada, davacının çalışmaları Kuruma eksiksiz bildirildiğinden eldeki davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığı- Davacı adına bildirim yapan şirketler ile davalı şirketler arasındaki ilişkinin muvazaalı olup olmadığına ilişkin olduğu, bu nedenle davanın niteliği gereği Sosyal Güvenlik Kurumunun taraf ehliyetinin bulunmadığı, Sosyal Güvenlik Kurumu yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiği-
HMK’nın 294. maddesinde hükmün tefhiminin, hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilmek suretiyle olacağı ve zorunlu hallerde hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde gerekçeli kararın bir ay içinde yazılacağı belirtilmekle, hüküm kurulurken gerekçe yazılmasının ve gerekçeli kararın tüm unsurlarıyla tefhim edilmesinin zorunlu olmadığı, istinaf başvuru süresinin kanun gereği usulüne uygun yapılan tefhimden itibaren başlayacağı, dolayısıyla kararın istinaf eden borçlu vekiline 20.04.2022 tarihinde tefhim edildiği halde istinaf dilekçesi belirli süre geçirildikten sonra, 23.05.2022 tarihinde verildiği, buna rağmen, süre tutum dilekçesi verilmediği gözetilerek Bölge Adliye Mahkemesinin; gerekçeli kararın tüm unsurlarıyla tefhim edilmemesi sebebiyle kanun yoluna başvuru süresinin tebliğden itibaren başlayacağı değerlendirmesi hatalı olup, mahkemece İİK'nın 365/3 maddesi gereğince istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerektiği-
Özel Dairece davacıya tebliğ edilen muhtıra, HMK’nın 294 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre usul veya esasa ilişkin nihaî bir karar olmadığından temyiz edilmesinin mümkün olmadığı-
Asıl ve birleşen davada binadaki ısıtma sisteminin yapılması için her bir davacıdan sözleşmeye aykırı olarak haksız tahsil edildiği ileri sürelin bedelin iadesi ile eksik ve ayıplı işler bedelinin tahsili istemleri- Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde "bütün dairelerin kombi tesisatının (alt yapı) yüklenici tarafından yapılacağı" düzenlenmiş ise de sözleşme sonrası yürürlüğe giren yönetmelik ile merkezi ısıtma sistemi yapılması zorunluluğu getirilmiş olup dava konusu kazan dairesi ve merkezi ısı sistemi tesisatı imalatı bu yönetmelik gereği zorunlu olarak yapıldığından, söz konusu imalatın bedelinden davacı arsa sahipleri hisseleri nisbetinde sorumlu olduğu, bu imalatın bedelinin tümüyle yüklenici tarafından karşılanması gerektiği sonucuna varılmasının isabetsiz olduğu- Davacı arsa sahiplerinin bu imalat için yükleniciye ödeme yaptıklarına dair tarafların iddia, savunma ve tüm diğer delilleri üzerinde durularak, ödemelerin yapıldığının sabit görülmesi halinde, davacı arsa sahiplerinin ancak yükleniciye isabet eden daireler için yaptıkları ödemelerin iadesini talep edebilecekleri, kendilerine düşen dairelere ilişkin gideri karşılamakla yükümlü oldukları kabul edilerek, bilirkişi kurulundan bu hususta ek rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği- Hükmün infazda tereddüt doğurmaması adına miras hisselerine göre, her bir davacı lehine tahsiline hükmedilen tutarın hüküm fıkrasında ayrı ayrı gösterilmesi gerektiği-
Özel Dairece verilen birinci bozma kararı araştırmaya yönelik olup kesin bozma niteliğinde olmadığı gibi birbirleriyle çelişen iki ayrı bozma kararı da bulunmadığından, somut olayda HUMK’nın 429/4 üncü maddesinde düzenlenen koşullar gerçekleşmediğinden, mahkemece Özel Dairenin ikinci bozma kararına uyularak verilen son kararın temyiz incelemesini yapma görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Süresinde bankaya ibraz edilmeyen çeke aval veren davalı gerçek kişinin, anılan çek keşidecisi ile davacı arasındaki temel ilişkiye dayalı sorumluluğu yönünden aval veren sıfatına dayalı olarak sorumluluğunun devam edip etmediği-