İhtiyari açık arttırmada, “mülkiyet” tescil ile geçeceğinden ve davacılar ancak tescil kararından sonra “yeni malik” olarak sözleşmenin halefi haline gelebileceklerinden, bu tarihten önceki kira paralarının kendisine ödenmesini istemeyecekleri-
Mülkiyet hukukundan kaynaklanan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin davaya bakma görevinin Aile Mahkemesine ait olmayıp Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu- Tarafların, önceden karı-koca olmalarının, ileri sürülen iddianın niteliğine göre çekişmenin Aile Mahkemesinde çözüme kavuşturulması için neden teşkil edemeyeceği-
Belediye encümeni tarafından yapılan belediyeye ait taşınmaz satışlarının geçerli olabilmesi için belediye meclisince belediye encümenine yetki verilmiş olması gerekeceği-
Hazinenin, taşınmazın zilyetlikle edinilemeyecek yerlerden olduğu ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunduğu iddiasını ileri sürmesi karşısında, dava konusu taşınmazda nitelik itibariyle ağır basan orman, mera, taşlık kayalık yer gibi iddiaların araştırmasının yapılmasını da gerektireceğinden; direnme kararında sözü edilen, Hazinenin yargılama sırasında mera iddiasının bulunmadığı yönündeki gerekçenin kabulünün olanaklı olmayacağı-
Var olsa dahi ortak miras bırakan ile bulunan inanç ilişkisinden doğan hakların taşınmazın davalı şirket adına tescilini sağla­yarak şirket lehine vazgeçmiş sayılacağından katıldığı işlemden dönerek istemde bulunmasının doğru bulunmadığı-
Taşınmaz satış vaadine ilişkin bir sözleşmenin sadece kişisel bir hak doğuracağı ve vaat alacaklısının sözleşmeden doğan bu kişisel hakkını ancak sözleşmenin tarafına (satış vaadinde bulunana) karşı ileri sürebileceği, ne var ki; Özel Daire bozma ilamında da belirtildiği gibi; somut olayda, taraflar arasında resmi şekilde düzenlenen 15.02.2004 günlü satış vaadi sözleşmesi 24.08.2005 tarihinde tapuya şerh edilmekle, sözleşmeden doğan kişisel hakkın güçlendirildiği, güçlendirilmiş bu kişisel hakkın, sonraki malikler yanında, satıcının sonradan iflası üzerine oluşturulan iflas idaresine karşı da ileri sürülmesinin ve eldeki davada olduğu gibi, iflas idaresinin satış vaadi sözleşmesini ifaya zorlanmasının, başka bir ifadeyle sözleşmeye konu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacılar adına tescilinin istenmesinin hukuken olanaklı olduğu-
Davacının iradi olarak temliki gerçekleştirdiği sabit olup, hata ve hileye düşürüldüğünden söz etme olanağının bulunmayacağı, diğer taraftan, davacı tarafından davalıya yapılan temlik hukukiliğini koruduğuna göre, son kayıt maliklerinin ediniminin davacı açısından sonuca etkisi olamayacağı-
Muvazaaya konu edilmesi gerekli olan miktarın miras bırakandan temlikle davalıya intikal eden 1408 no’lu parselin imar uygulaması sonucunda ne miktarının 348 ada 8 ve 352 ada 2 no’lu imar parseline yansıdığı orantı kurularak saptanmak suretiyle bu miktarla bağlı kalınarak davacının payı oranında kabul kararı verilmesi gerekirken, anılan 2 ve 8 no’lu parsellerin tamamının miras bırakandan temlik edildiği kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmayacağı-
Bir konutun veya taşınmazın ortağa tahsis edilmiş olmasının, kendiliğinden mülkiyet hakkının ona geçmesi sonucunu doğurmayacağı, tahsisin kooperatif ile ortak arasındaki iç ilişki de bir hak bahşedeceği ve koşulları oluştuğu takdirde ancak kooperatife karşı tapu iptal ve tescil talebinde bulun­ma hakkı vereceği- Ortağın kooperatife karşı tapu iptal ve tescil isteminde bulunabilmesi için öncelikle talep tarihi itibariyle ortaklığa karşı olan tüm borçlarını yerine getirmiş olması gerekeceği-
Vakıflar bölge müdürlüğünün yargı harçlarından muaf olmadığı-