Davalı kadının, başka bir erkek ile fiilen birlikte yaşadığı ve o kişiden çocuk sahibi olduğu gözetildiğinde davacı erkeğin soyadını kullanmasında menfaati olduğundan söz edilemeyeceği-
Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerektiği-
Kesin hükümden söz edebilmek için biri kesinleşmiş tarafları, konusu ve sebebi aynı olan iki davanın varlığının gerektiği, bir başka deyişle bir davanın konusunu oluşturan uyuşmazlığın kesin bir hükümle çözülmüş olması halinde mahkemece yeniden inceleme konusu yapılmayacağı-
Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılmadığı- Tarafların ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan, vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit ve olayların akışı karşısında davacı erkek dava açmakta haklı olduğu nazara alındığında davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tarafların boşandığı ve ilgili hükmün kesinleştiği anlaşılmış olduğundan boşanma davasının konusuz kaldığı; açıklanan husus gözetilerek tarafların haklılık durumlarına göre yargılama gideri ve vekalet ücreti hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
Davalı erkeğe, tarafların barışma tarihinden önceki döneme ilişkin olan vakıalar kusur olarak yüklenemeyeceği gibi barışma tarihinden sonra gerçekleşen vakılar da yeni bir dava açılarak ileri sürülmediğinden yine kusur olarak yüklenemeyeceği- Tarafların her ikisinin de boşanmaya sebebiyet verecek derecede bir kusurunun varlığı kanıtlanamamış olduğundan açılan davanın reddi gerektiği- Kusursuz eş aleyhine maddî ve manevî tazminata hükmedilemeyeceği-
Hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî (TMK m. 174/1) tazminat takdiri gerektiği- Boşanma davasında hükmedilen maddî tazminatın az olmasının hakkaniyet ilkesince bozma nedeni olacağı-
Davalı-karşı davacı erkeğe, TMK 429 uyarınca yasal danışman tayin edilmişse de, akıl hastalığı sebebiyle kısıtlanması halinde erkeğin fiil ehliyetinin ortadan kalkacağı gözetilerek ve dava dosyası içerisinde bulunan sağlık kurulu raporları da dikkate alınıp davalı-karşı davacı erkeğin akıl hastalığı nedeniyle Türk Medeni Kanununun 405. maddesi gereğince kısıtlanması hususunda sulh hukuk mahkemesine ihbarda bulunulması ve sonucunun beklenmesi gerektiği-
Davalı-karşı davacı erkeğin de annesine müşterek konutun anahtarını vermek suretiyle manevî bağımsızlığa haiz konut temin etmediği ve fiili ayrılık döneminde müşterek konutun kilidini değiştirmek suretiyle kadının eve girmesine engel olduğu, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda güven sarsıcı davranışlarda bulunan davacı-karşı davalı kadının, annesine müşterek konutun anahtarını vermek suretiyle manevî bağımsızlığa haiz konut temin etmeyen ve fiili ayrılık döneminde müşterek konutun kilidini değiştirmek suretiyle kadının eve girmesini engelleyen davalı-karşı davacı erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğu, taraflar arasındaki ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olup olayların akışı karşısında her iki tarafın da dava açmakta haklı olduğu-
Boşanma kararı kesinleşmeden evlilik ölüm ile son bulmuş olduğundan boşanma davasının konusuz kalmış olduğu-