Davalı erkeğe, tarafların barışma tarihinden önceki döneme ilişkin olan vakıalar kusur olarak yüklenemeyeceği gibi barışma tarihinden sonra gerçekleşen vakılar da yeni bir dava açılarak ileri sürülmediğinden yine kusur olarak yüklenemeyeceği- Tarafların her ikisinin de boşanmaya sebebiyet verecek derecede bir kusurunun varlığı kanıtlanamamış olduğundan açılan davanın reddi gerektiği- Kusursuz eş aleyhine maddî ve manevî tazminata hükmedilemeyeceği-
Tarafların boşandığı ve ilgili hükmün kesinleştiği anlaşılmış olduğundan boşanma davasının konusuz kaldığı; açıklanan husus gözetilerek tarafların haklılık durumlarına göre yargılama gideri ve vekalet ücreti hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
Davalı-karşı davacı erkeğe, TMK 429 uyarınca yasal danışman tayin edilmişse de, akıl hastalığı sebebiyle kısıtlanması halinde erkeğin fiil ehliyetinin ortadan kalkacağı gözetilerek ve dava dosyası içerisinde bulunan sağlık kurulu raporları da dikkate alınıp davalı-karşı davacı erkeğin akıl hastalığı nedeniyle Türk Medeni Kanununun 405. maddesi gereğince kısıtlanması hususunda sulh hukuk mahkemesine ihbarda bulunulması ve sonucunun beklenmesi gerektiği-
Davacı erkeğin ortak çocuğun eğitim giderlerinden davacı babanın sorumluluğunun kaldırılması talebinin reddine yönelik istinaf talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, istinaf sınırlamasının hatalı yapılması ve bu hatalı sınırlandırmaya göre erkeğin, ortak çocuğun eğitim giderlerinden davacı babanın sorumluluğunun kaldırılması talebinin reddine yönelik istinaf talebinin incelenmemesinin doğru olmayıp bozmayı gerektirdiği-
Davacının gösterdiği delillerle protokolün tasdik edildiği tarih ile dava tarihi arasında durumunda önemli bir değişiklik olduğu ve bu nedenle protokol hükümlerinin katlanılamaz hale geldiğini kanıtlayamadığı, tarafların durumunda önemli bir değişiklik de meydana gelmediğinden, uyarlama koşullarının gerçekleşmemesi nedeniyle davacının ortak çocuklar yararına hükmedilen iştirak nafakasının uyarlanması isteminin reddine karar verilmesi gerektiği-
Erkeğe kusur olarak yüklenen “agresif davranışlar sergilemesi, eşinin kız kardeşi ve erkek kardeşine yönelik "şeytan, yılanın başı, erkek değil" gibi sözler söyleyerek hakaret etmesi” şeklindeki eylemlerden sonra tarafların evliliklerini devam ettirdikleri, birlikte yaşamaya devam ettikleri, kadının bu kusurlu davranışları affettiği en azından hoşgörüyle karşıladığı, affedilen ya da hoşgörüyle karşılanan bu vakıaların erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği-
Daha önceden reddedilen ve temyiz kapsamı dışında bırakılarak kesinleşen boşanma davasında kusur belirlemesine ilişkin bir değerlendirme yapılamayacağı gibi kesinleşen hususlarda da yeniden hüküm kurulamayacağı- Yoksulluk ve iştirak nafakası talepleri ile maddi ve manevi tazminat taleplerini içeren karşı davanın boşanmanın ferisi niteliğinde olduğu- Karşı davadaki bu talepler bağımsız dava olarak açılsa da boşanmanın ferileri niteliğinde olduğundan boşanma hükmü olmadan değerlendirmeyeceği-
Boşanma kararı verilmesinden sonra hüküm henüz kesinleşmeden önce öldüğü anlaşıldığından konusuz kalan boşanma davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmek ve kusur belirlemesi bakımından davaya devam edilerek, sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda da bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerektiği-
İlk derece mahkemesinin, bozma ilamına uyarak yaptığı yargılama sonucunda erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğundan bahisle kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına ve boşanmanın fer'ilerine hükmedildiği, erkeğin davasının ise reddedildiği, İlk derece mahkemesince, bozma sonrası kurulan yeni hükümde davacı-karşı davalı kadına güven sarsıcı davranışta bulunma kusuru yüklendiği halde, davalı-karşı davacı erkek lehine TMK m.166/1-2 şartlarının oluştuğu gözetilerek erkeğin karşı davasının kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Bölge adliye mahkemesince her ne kadar, evi terk ettiği vakıası davalı kadına kusur olarak yüklenilmiş ise de; dosya arasında bulunan ceza dosyası içeriği ve tanık beyanları dikkate alındığında kadının ortak evi terk etmeye zorlandığının, ortada terk hukuki sebebine dayalı açılmış bir davanın da bulunmadığının, davalı kadının boşanmaya sebebiyet veren kusurlu bir davranışının ispatlanamadığının anlaşıldığı, erkek tarafından karar temyiz edilmediğinden erkeğe yüklenen kusurlu davranışın da kesinleştiği, gerçekleşen bu duruma göre; davalı kadının kusursuz olduğu, erkeğin bir erkek çocuğunu kasten öldürmek, iki erkek çocuğunu da kasten öldürmeye teşebbüs etmek eylemlerinden kaynaklı olarak evlilik birliğinin sarsılmasında tam kusurlu olduğu anlaşıldığından, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı erkek tam kusurlu olup, hiç kimsenin sırf kendi kusurundan yararlanarak boşanma hükmü elde edemeyeceği ilkesi gereğince boşanma davasının reddi gerekeceği-