Davalının Türkiye’deki ikametgahını bilen kocanın Belçika’da ayrı bir adres göstererek boşanmayı sağlamış olması Medeni Kanun'un 2. maddesindeki dürüstlük kuralları ile de bağdaşmayacağı, boşanmanın geçerli olduğundan söz edilemeyeceği-
Taraflar arasında daha önce görülen boşanma davasında, davanın kabulüne dair verilmiş bulunan 18.12.1990 tarihli gerekçeli kararın, hukuki mahiyeti itibariyle davaya son veren, hakimin işten elini çekmesini gerektiren nihai bir karar olduğu, o halde; bu karar usulen temyiz merciince bozulmadan, mahkemece ortadan kaldırılarak başka bir karar verilemeyeceğine göre; temyiz süresi içerisinde o davanın davacısı tarafından feragat dilekçesi verilmesi üzerine, boşanmaya ilişkin ilk kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine dair verilen 01.05.1991 tarihli ek kararın yok hükmünde olacağı, böyle bir kararın kesinleşmesinden de söz edilemeyeceği-
Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmasının gerekeceği-
Taraflar arasında düzenlenerek, boşanma davasında hükme esas alınan protokolün incelenmesinde, davalıya ait taşınmazda davacının oturma hakkına ilişkin olduğu, davacının evlilik birliği içinde gerçekleşen katkı payı alacağına ilişkin düzenleme içermediği, protokolün, sadece düzenlediği konular yönünden tarafları bağlayacağı, diğer alacak ve borç ilişkileri yönünden esas alınamayacağı-
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin devamının eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı, ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusurun gerçekleşmediği, bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekeceği-
Davacı eşin birlikte yaşamdan kaçınan davalı eşten tedbir nafakası isteyebileceği gözetilerek, TMK'nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de nazara alınmak suretiyle davacı lehine uygun bir miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekeceği-
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığının kuşkusuz olduğu, ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusurun gerçekleşmediği, bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekeceği-
Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekeceği-
Davacı boşanmayı sağlayabilmek için protokolle nafaka vs. yükümlülükleri üstlendiğine ve tarafların durumlarında sonradan olağanüstü bir değişiklik de meydana gelmediğine göre sözleşmeye bağlılık ilkesi gereğince nafakanın kaldırılmasının istenemeyeceği-
Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığının ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olacağı,az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamayacağı, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması gerekeceği-