Davacı tanığı H.A.'ın beyanında geçen hakaret olayından sonra tarafların üç yıla yakın süre birlikte yaşadıkları, affedilen ya da hoşgörü ile karşılanan durumlar boşanma hükmüne esas alınamayacağı-Toplanan delilerden evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı ve bu sonuca ulaşılmasında tamamen davacının tutum ve davranışlarının sebep olduğu, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden, mahkemece yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesinin isabetsiz olduğu- 
Davacı-davalı kocanın eşine birçok kez fiziksel şiddet uyguladığı, son şiddet olayında da eşini evden kovduğu ve birlik görevlerini yerine getirmediği, buna karşılık davalı-davacı kadının da yaşı nedeniyle kocasını aşağıladığı ve yakınları için ondan karşılayamayacağı maddi taleplerde bulunduğu, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda her iki taraf da kusurlu olmakla birlikte; eşine göre davacı-davalı kocanın daha fazla kusurlu olduğu, tarafların her ikisinin de boşanma talebi karşısında kadının kocanın boşanma davasına itiraz etmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu-
Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsılması davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden boşanma davasının reddedilmesi gerektiği- Davalı kadının yoksulluk nafakasından feragat ettiği ve rücu etmesinin mümkün olmadığı, tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği- Vekalet ücretinin davası kabul edilen davacı lehine hükmedilmesi gerektiği-
İlk boşanma davasını açmış olan kocanın eşine hakaret etmesi, fiziksel şiddet uygulaması, başka bir kadınla yaşamak suretiyle sadakat yükümlülüğüne aykırı hakaret etmesi karşısında boşanmaya neden olan olaylarda tamamen kusurlu bulunduğu anlaşılmış olup, eşlerden birinin, boşanma kararı verebilmek bakımından TMK.'nun 166/son maddesine dayalı ve bu maddede belirtilen koşullar dışında bir kusur araştırması gerektirmeyen davasının kabulü diğer eşin aynı zamanda görülen TMK'nun 166/1-2 maddesine dayalı davasının dinlenmemesini gerektirmediği gibi, bu eşin boşanma talebini de konusuz bırakmayacağından; kadının da eşine karşı evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebiyle boşanma davası açmakta haklı olduğu; kadının da boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerektiği- 
Davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmının TMK'nun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan, bir kısmının ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak beyanlar olduğu-
Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden boşanma davasının reddinin gerektiği-
Davalının davacıyı silahla tehdit etmesi halinde ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olduğundan boşanmaya karar verilmesi gerekeceği-
Davalı-karşı davacı kadının hakaret ederek eşini istemediğini söylediği, birlik görevlerini yerine getirmediği; buna karşılık davacı-karşı davalı kocanın da birlik görevlerini yerine getirmediği, bu durum karşısında kadının boşanma davası yönünden de TMK'nun 166/2 maddesi koşulları gerçekleştiğinden kadının davasının da kabul edilmesi gerektiği-
Davalı-davacı kocanın, eşine sürekli hakaret ettiği, müşterek çocuğa fiziksel şiddet uyguladığı ve eşine karşı aşırı kıskanç davrandığı, buna karşılık davacı-davalı kadının da, eşine sürekli hakaret ettiği, boşanmaya neden olan olaylarda kocanın daha ziyade kusurlu olduğu, kocanın eşinin davranışlarını affettiği veya hoşgörüyle karşıladığı ispatlanamadığından TMK.mad.166/2 gereği kocanın davasının da kabul edilmesi gerektiği-
Davalı-davacı kocanın güven sarsıcı davranışlarda bulunup, eşine şiddet uyguladığı, davacı-karşı davalı kadının da eşine ve annesine hakaret ettiği anlaşıldığından kocanın davası yönünden TMK.mad.166/2 koşulları oluştuğundan boşanma davasının kabulü gerektiği-