Anne yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri ve ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelebilecek tehlikelerin de varlığı da ispat edilemediği halde, anne bakım, şefkatine muhtaç 4 yaşındaki müşterek çocuğun velayetinin babaya bırakılmasının hatalı olduğu- 
Kocaya yönelik olarak sabit görülen kusurlu davranışlara koca tarafından süresinde itiraz edilmediğinden göre mahkemece kabul edilen bu olgular koca yönünden bağlayıcı olduğu- Toplanan delillerden kadının eşine hakaret ettiği ve ayrılık döneminde eşini telefonla sürekli arayarak rahatsız ettiğinin anlaşıldığı- Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda; kocanın daha ziyade kusurlu olduğu- Kocanın boşanma davası yönünden TMK. mad. 166/2 koşulları gerçekleştiğine göre verilen boşanma kararı sonucu itibarıyla doğru olup, kadının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile boşanmaya ilişkin hükmün kusura ilişkin gerekçesi değiştirilmek suretiyle onanmasına karar verilmesi gerektiği- Mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceği(TMK. mad. 174/1)- Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığının anlaşıldığndan tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi tazminata karar verilmelmesinin gerektiği- Boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceği(TMK. mad. 174/2)- Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığından, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesinin gerektiği- Kocanın kusurlu davranışları nedeniyle ortak yaşamın kurulamadığı,kadının ayrı yaşamakta haklılığını ispatladığından, kadının tedbir nafakası davasının kabulüne karar verilmesinin gerektiği- 
Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalı-davacıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden boşanma davasının reddedilmesi gerektiği-
Tarafların karşılıklı olarak evlilik birliğinin yüklediği görevleri yerine getirmedikleri, davacının güven sarsıcı davranışlar içerisine girip sık sık evi terk ettiği ve müşterek çocuklara kötü davrandığı,bu halde ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olup TMK. mad. 166/2'deki  koşullar oluştuğundan boşanmaya karar verilmesi gerektiği-
Davalı-davacı koca eve dön ihtarı göndermekle davacı-davalı kadından bu tarihe kadar kaynaklanan kusurlu davranışları affetmiş olup, artık bu olaylara dayanarak boşanma talebinde bulunamayacağı-  Davalı-davacı kocanın barışmak amacıyla gittiği kadının baba evinde kadına yönelik olarak "Geliyorsan benimle gel, gelmiyorsan bir daha karım yok, gelirsem çocuğumu görmeye gelirim, bir daha gelmem, zaten seni bir inat uğruna karı yaptım, sen karı olacak adam değilsin" diyerek hakaret ettiği, bu halde ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olduğundan boşanmaya karar verilmesi gerektiği- Birleştirilen tedbir nafakası davasının ara karar ile sonuçlandırılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Son oturuma davalı değil, vekili ve davacı asıl iştirak edip, tarafların bizzat anlaştıklarına dair beyanda bulunmadığı, boşanma ve mali sonuçları ile çocuğun durumu hususunda da tarafların bir anlaşmaları olmadığı durumda; tarafların delillerinin TMK. mad. 166/1-2 çerçevesinde değerlendirilerek hüküm kurulması gerekirken; TMK. mad. 166/3'ün şartları oluşmadığı halde anlaştıklarından bahisle boşanma kararı verilmesinin hatalı olduğu- Mahkemece görüşüne başvurulan uzman; raporunda; çocukla anne arasında sevgi ve güvene dayanan sağlıklı bir düzen ve iletişimin kurulduğunu, çocuğun anne yanında huzurlu ve rahat olduğunu ifade etmiş; velayetin anneye verilmesinin menfaatine uygun olacağını bildirmiş olup, her ne kadar bilirkişi raporu bağlayıcı değil ise de mahkemenin bilirkişi görüşünden ayrılması için aksine ciddi sebep ve olguları bulunmadığından; müşterek çocuğun velayetinin anneye verilmesi gerektiği- 
Sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği resmi belge niteliğindeki dosyaya sunulan nüfus kaydı ile sabit olmasına ve kanıtlamaya ilişkin başkaca bir yargılama işlemini gerektirmediğine göre; ortak hayatı temelden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut olduğu, boşanmaya karar verilmesi gerektiği-
Tarafların ramazan bayramında aralarında akraba ziyareti konusunda çıkan tartışma sonrası fiilen ayrıldıkları, davalı-karşı davacı (kadın)'ın kocasının ailesini istemediğini ifade ettiği ve tartışmada "sizlerden nefret ediyorum, çocuk yapmayacağım, yapsam bile size kin dolu büyüteceğim" şeklinde sözler sarfettiği ve kocasına hitap ederken "lan" sözcüğünü kullandığı, bu halde taraflar arasında kadının da açıklanan kusurlu davranışları sonucu ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizliğin mevcut olup koca da dava açmakta haklı olduğundan kocanın davasının da kabul edilmesi gerektiği-
Davacı-davalı kocanın güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, ortak konutu terk ederek, birlikte yaşamaktan kaçındığı ve eşini istemediğini söylediği, buna karşılık davalı-davacı kadının ise; ortak konutun kapısının kilidini değiştirmek suretiyle birlikte yaşamaktan kaçındığı ve birlik görevlerini yerine getirmediğinden kocanın daha fazla kusurlu olduğu halde tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru değilse de TMK.mad.166/2 koşulları oluştuğundan boşanma kararı verileceği- Daha fazla veya eşit kusurlu olmayan kadın için kusur dağılımının maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabul edilmesine engel oluşturmayacağı-
Davacının, eşinin, kayınbabası ve kayın validesinin fiziki şiddetine maruz kaldığı, bu olay sonrasında taraflar birlikte yaşamaya devam etseler de, bu süreçte davacının yaşadığı olayı gündeme getirerek " .. ben sizin yüzünüzden bu hale geldim" şeklinde sözler söyleyerek sürekli yakınması, devam eden süreçte de problemlerin sürdüğünü göstermekle birlikte sözü edilen olay sonrası evlilik birliğinin devam etmiş olmasının, affetme olarak kabul edilemeyeceği, davacının da sonrasında kocasına " öküz... o... çocuğu" şeklinde sözler söyleyerek küfür ve hakaret ettiği anlaşıldığından ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut olup boşanmaya karar verilmesi gerektiği-