İş hukukundan kaynaklanan davalarda, taraflar arasında çalışma süresi ve ücret miktarı yönlerinden uyuşmazlık bulunmasının, alacağı belirsiz hale getirmeyeceği- İşçinin çalışma süresini ve ücretini belirleyebileceği, işçinin ne zamandan beri çalıştığını veya ücretinin ne kadar olduğunu bilmemesinin hayatın olağan akışına da aykırı olduğu, işçinin kendisinin bilmediği çalışma süresini, tanıkların bildiğini veya bilirkişinin bileceğini farzetmenin ispat kurallarına da aykırı olacağı, keza tarafın yeterli şekilde somutlaştırıp kendisinin bilgisinde dahi olmadığını belirttiği bir hususun mahkemece bilinmesini beklemenin de mümkün olmadığı- İşverenin maddi hukuktan doğan yükümlülüklerini (belge ve bordro düzenleme gibi) yerine getirmemesinin, tuttuğu belgelerin gerçeği yansıtmamasının, davadan önce işçinin alacaklarını inkar etmesinin ya da ikrar etmekle beraber yerine getirmemesinin davacıya kural olarak belirsiz alacak davası açma imkanını vermeyeceği; işçinin bu durumlarda dahi, alacağının miktarını veya değerini belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açamayacağı- Davacı yan, ücret alacağı bakımından işyeri kayıtlarına dayanmış olup imzasız ücret bordrolarında yazılı miktara ve bordrodaki tahakkuklara itirazı bulunmadığından, davacının, çalışma süresini, kendisine ödenen ve ödenmesi gereken aylık ücret miktarını, sendikaya üye olduğu ve toplu iş sözleşmesinden yararlanabileceği tarihi, toplu iş sözleşmesi gereği alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını belirleyebilecek durumda olduğundan, dava konusu ücret alacağı gerçekte belirlenebilir bir alacak olup belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği nazara alınarak, bu talep yönünden davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi halinde yeniden tüm talepler bakımından hüküm kurulması gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından usule ve yasal düzenlemelere aykırı şekilde, bir yandan katılma alacağı miktarına ilişkin istinaf taleplerinin HMK’nin 353/(1)-b.1 maddesi gereği esastan reddine karar verilirken, diğer yandan HMK’nin 353/(1)-b.2 maddesine göre kişisel eşya alacağına yönelik istinaf talebinin kabul edilmesi, devamında da kanunda yer almadığı şekilde İlk Derece Mahkemesi hükmünün bu bölümlerine yönelik düzeltilerek onamaya benzer şekilde yeniden hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Asıl ve birleşen alacak davası yönünden verilen bozma ilamına uyularak-
Mahkemece, yasa hükümlerine uygun şekilde tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek, gerekçe ile hüküm çelişkisi içermeyen, kendi içinde tutarlı, maddi olaya ve talebe uygun, denetime elverişli gerekçeli karar oluşturulmak gerekirken Anayasa, mülga HUMK’nın 388 ile 6100 sayılı HMK'nın 297 ve 298. maddelerinde belirtilen unsurlardan yoksun, maddi olaya uygun düşmeyen, talep, gerekçe ve hüküm çelişkisi içeren karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece, karar verilmesinin ardından verilen bozma kararından sonraki yargılama aşamasında ıslah yapılmasının mümkün olmadığı, mahkemece bu husus göz ardı edilerek bozmadan sonraki yargılama aşamasında yapılan ıslahın yapılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekeceği- Ecrimisil tazminatı için faiz talep edilebilir ise de her ay için gerçekleşen ecrimisil tazminatına ayrı ayrı faize hükmedilmesine imkan sağlayan bir düzenleme bulunmadığı gibi hükmün yazılış biçimine göre de hüküm altına alınan alacağın toplam olarak gösterilmesinin ve her ay için ne kadar faiz hesaplandığı belirtilmemesinin infazda tereddüte neden olacağı-
Gerekçe kendi içinde çelişkili olup, gerekçe ve hüküm sonucunda da yaratılan bu çelişkilerin tek başına bozma sebebi oluşturduğu-
Mahkemece hüküm kısmında, faize ilişkin kısım için “her bir yıl” ibaresi kullanılmışsa da kabul edilen yılların hangi yıllar olduğunun, kaç yıl için davanın kabulüne karar verildiğinin hüküm kısmında açık şekilde belirtilmediği, bu haliyle hükmün infaza elverişli olmadığı-
Mahkemece hüküm fıkrasında, hüküm altına alınan miktarın ne kadarlık kısmının hangi döneme ait olduğunun, hangi miktara hangi tarihten itibaren faiz işletileceğinin açıkça belirlenmediği, o halde mahkemece, her dönem için hükmolunan ecrimisil miktarı ve her dönem için faiz başlangıç tarihi açıkça belirtilerek hüküm kurulması gerekirken, infazda tereddüt yaratacak şekilde ("....18/04/2006-18/04/2011 dönemine ilişkin olarak her bir davacının hissesine göre ........... tarihli raporda belirtildiği üzere toplam ............ TL ecrimisil bedelinin her dönem sonundan başlayarak işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine") şeklinde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
İİK. mad. 198 uyarınca konusu yabancı para olan alacakların, iflas tarihindeki TC Merkez Bankası efektif satış kurundan çevrilmek suretiyle masaya kaydedileceği, yabancı para alacakları sıra cetveline geçirilirken, iflas tarihindeki döviz satış kurundan Türk Lirasına çevrilerek kayıt ve kabule karar verilmesi gerektiği, mahkemece, yabancı para cinsinden iflas masasına alacağın kayıt ve kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu- Müflis olmayan bir kısım davalılar yönünden itirazın iptaline yönelik verilen hüküm bölümünde icra inkar tazminatının her bir davalıdan tahsiline karar verilmişken, gerekçeli kararda ise icra inkar tazminatının bu davalılar arasında paylaştırılması yoluna gidilerek kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmasının hatalı olduğu- Davalılar müşterek borçlu müteselsil kefil olarak sözleşmeleri imzaladığından, davalılar açısından kurulan itirazın iptali veya kayıt kabul hükümlerinde alacak kalemleri yönünden ''tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla'' cümlesinin eklenerek hüküm kurulmamasının hatalı olduğu-
Bölge adliye mahkemesince, davalı vekilinin vekalet ücretine ilişkin istinaf itirazının kabulü neticesinde ilk derece mahkemesi kararı tamamen kaldırılıp, esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken, ilk derece mahkemesi kararının sadece vekalet ücretine ilişkin kısmının kaldırılarak yeniden hüküm tesisinin doğru olmadığı-