Mahkemece kararın gerekçe kısmında zamanaşımına uğramayan ancak davanın açılmasından sonra davalı tarafından ödenen ....... TL alacak için dava açılmasına neden olunduğundan, dava kısmen kabul edilmiş gibi davacı lehine bu meblağ için yargılama giderine hükmetmek gerektiği belirtilmesine rağmen hüküm kısmının 1.bendinde “........ TL yönünden konusuz kaldığından, esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece, gerekçede bilirkişi raporu ve ek raporda tespit edilen alacak miktarı değerlendirilmişse de hüküm kısmında daha fazla miktarda asıl alacak yönünden şikayetin kabulüne karar verildiğinin görüldüğü, bu durumun hüküm ve gerekçe arasında çelişki oluşturduğu, karar gerekçesi ile hüküm kısmının çelişkili olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Bozma ilamında açıklandığı üzere davacı tarafından dava dilekçesinde duvara ilişkin bir talep olmadığından ve mahkemece taleple bağlı kalınarak karar verilmesi gerektiğinden duvar yönünden elatmanın önlenmesi ve kal kararı verilmiş olmasının doğru olmadığı- Mahkemece bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde bozmaya uyulmuş ve bu doğrultuda hükmün 1. fıkrasında duvar yönünden bir karar verilmemişse de maddi hataya düşülerek kararın gerekçe kısmının son paragrafında “duvarın davalı tarafından kaldırılmasına” ibaresine yer verilmiş olmasının doğru olmadığı- Mahkemece bozma ilamına uyularak duvar yönünden hükmün 1. fıkrasında duvara ilişkin bir karar bulunmadığı halde hükmün 3. fıkrasında “duvarın kaldırılmasına” ibaresinin bulunması yanı sıra müdahalenin sonlandırılması ve kal için de davalıya süre verilmesinin doğru olmadığı-
Yerel mahkeme kararının, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukukî geçerliliğini yitirdiği ve bozulan kararın, sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından kurulacak yeni hükümün HMK’nın 297. maddesine uygun şekilde oluşturulması gerektiği- İnfaz edilecek olan kararın son karar olup ilk karar da bunun eki niteliğinde olmadığından, yeni hükmün kesinleşen yönler de dikkate alınmak suretiyle infazda tereddüt yaratmayacak açıklıkta kurulması gerektiği- Yerel mahkemece verilen ilk kararın davalılardan biri açısından kesinleştiği ve kesinleşen karar bakımından yeniden hüküm kurulduğu somut olayda; infaz edilecek kararın son karar olduğundan kesinleşen ilk karar ile tahsilde tekerrür oluşturmayacak biçimde, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması gerektiği-
İlk derece mahkemesinin yürüttüğü yargılama sonucunda dayanılan yargılamanın iadesi sebebini yerinde görerek istemi kabul ettiği ve yargılamanın iadesi istemine konu önceki kararın iptaline karar verdiği, ancak önceki davadaki istem hakkında yeni bir hüküm kurmadığı, bu karara yönelik davalının istinaf başvurusu ise bölge adliye mahkemesince esastan reddedildiği, şu halde mahkemece; ilk derece mahkemesince 6100 sayılı Kanun’un 380 ve 297. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemelere aykırı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılarak ilk derece mahkemesi hükmünün bu sebeple bozulmasına karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece, kısa kararda “ Davanın reddine” şeklinde hüküm kurulduğu halde, gerekçeli kararda "Yetki itirazının reddine" karar verilmekle, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluştuğu gibi, gerekçeli kararın hüküm kısmında borçluların yetki itirazı dışında borca yönelik itirazları yönüyle olumlu veya olumsuz bir karar verilmeksizin HMK'nun 297/2 maddesine de aykırı olarak hüküm tesis edildiği-
Mahkemece, faiz talebi yönünden kısa kararda yer almayan kabul sonucuna hüküm fıkrasında yer verildiği, bu şekilde, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulduğu-
Somut olayda, borçlunun, ipotek süresi geçtikten sonra takip yapıldığını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesi talebi ile birlikte, olmadığı takdirde asıl alacağın güncel değerinin ve faiz hesabının uzman bilirkişilerce yeniden tespit edilmesini talep ettiği ancak Bölge Adliye Mahkemesince, asıl alacağa ve faize yönelik talepler hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmediği- O halde Bölge Adliye Mahkemesince, 6100 sayılı HMK'nun 297/2. maddesi gözetilmek suretiyle borçlunun dilekçesinde ileri sürdüğü asıl alacağın güncel değerinin ve faiz hesabının uzman bilirkişilerce yeniden tespit edilmesi talebinin, gerekirse uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılıp incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Somut olayda, miras bırakanın davacıyı vasiyetname düzenlemek suretiyle mirasından ıskat ettiği ve malvarlığının önemli bir kısmını davalılara temlik ettiği, adına kayıtlı başka taşınmaz kalmadığı açık olup, dinlenen tanık beyanları ile anılan bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, temlikin mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığı- Asıl dava yönünden, davacı dava ve beyan dilekçelerinde, temyize cevap dilekçesinde açıkça talebinin saklı pay oranında iptal-tescil olduğunu belirtmiş olup, HMK’nun 26. maddesi gözetilmeksizin, talep aşılarak tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesinin doğru olmadığı- Birleştirilen dava yönünden ise; davacı mirastan ıskatın iptalini talep etmiş olup, HMK’nın 297/2 maddesi uyarınca olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken değinilen husus üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulmasının da doğru olmadığı-
Şikayetçi borçlu tarafından ihalenin feshi isteminde bulunulduğu, ilk derece mahkemesince, tefhim edilen kısa kararda, davanın reddi ile birlikte ihale bedelinin %10 oranında para cezasının davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına karar verildiği, gerekçeli kararda ise; sadece davanın reddine hükmedildiği, bu suretle, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirildiği, 10.4.1992 tarih ve 1991/7 E.-1992/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olmasının bozma nedeni olduğu-