Kısa kararda davacılar yararına hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatların kimden tahsil edileceğine ilişkin bir açıklama olmadığı, davalıların tamamının mı yoksa birinin mi sorumlu olduğunun belli bulunmadığı halde, gerekçeli kararda; hüküm altına alınan tazminatların den tahsiline, davalı yönünden ise husumet yokluğu nedeniyle reddine, karar verildiği, giderek kısa karar ile gerekçeli kararın aykırı olduğu anlaşıldığından kararın bozulması gerekceği-
İnfazda duraksamaya neden olacak biçimde "taşınmaz üzerindeki yapıların değeriyle faydalı giderlere ilişkin davanın kabulüne" şeklinde hüküm kurulmasına rağmen davalılardan tahsiline karar verilen tazminat miktarının yani davacıya tanınan hakkın ve davalılara yüklenen borcun hüküm sonucunda açıkca gösterilmemiş olmasının doğru olmadığı-
Taraflara hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren, tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olmasının zorunlu olduğu-
İcra takibi tehdidi altında kalan yükümlünün, hükmün kesinleşmesinden önce, mahkemece hükmedilen miktarı ödemiş olması halinde, tahsilde tekerrüre sebebiyet vermeyecek şekilde hüküm kurulması gerekeceği-
Mahkemece, hem kısa kararda hem de gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, "Açılan davanın kabulüne, davacının davalı yanında 20.04.1986 ile 31.08.2002 tarihleri arasında 1611 çalışmış olduğunun tespitine prime esas günlük kazanç yönünden ise 15.07.2015 tarihli bilirkişi raporunun kararın eki sayılması” denilmek suretiyle, usul ve yasaya uygun şekilde kısa karar oluşturulmaksızın gerekçeli karar yazıldığının anlaşıldığı, böyle bir hükmün infazı sırasında bir faydası olmayacağı gibi tam aksine tereddüt oluşturacağı ve ortada hukuki varlık kazanmış bir kararın mevcut olmadığı, kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerden olan HMK.'da yer alan yasal düzenlemelere aykırı olarak davanın yürütülüp sonuçlandırılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-