Havalelerin, “gönderilecek mal karşılığı olduğu” iddiası, davacı yanca kanıtlanmıştır. Bu durumda davalı yanın gönderilen havale bedelleri karşılığı olan malı tam olarak davacıya teslim ettiği savunmasını ispat etmesi gerekir. Mahkemece açıklanan bu yönler gözden kaçırılarak ispat külfetinin tayininde yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmiş olmasının bozma gerektireceği-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “icra dosyasında iptal edilen 27.10.2010 tarihinde tebliğ edilen ödeme emrinin iptaline ilişkin karardan sonra yeni bir ödeme emri çıkarılmadığı, takipteki itirazın ise iptal edilen ödeme emrine yönelik bir itiraz olduğu, alacaklının yeniden bir ödeme çıkartması gerektiği, bu ödeme emrine karşı davalıların itirazları olur ise itirazın iptali yönünde bir dava açılması gerektiği, meşru bir takip bulunmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Karşılıksız çıkan çek ile ilgili olarak 3167 sayılı yasa uyarınca davacı bankaca hamile yapılan ödemenin likit olup, İİK’ nun 67/2 maddesi uyarınca; davacı yararına icra inkâr tazminatına hükmolunması gerekeceği-
Dava, davacı tarafça vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacağa ilişkin başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Takip konusu alacak sözleşmeden kaynaklanıyor ise sözleşmenin ifa edileceği yer icra dairesi ve mahkemesi yetkilidir.(HUMK m.10; HMK m.10) Sözleşmenin ifa edileceği yer kararlaştırılmamışsa, B.K.nun 73.(TBK m.89) maddesine göre para alacağının alacaklının ikametgâhında ödenmesi gerekir. Taraflar arasında vekâlet sözleşmesinin varlığı konusunda uyuşmazlık olmadığına göre, HUMK.10 ( HMK m. 10) ve BK.73/1 (TBK.m.89) maddesi uyarınca alacaklının ikametgâhındaki icra dairesinde takip yapılabileceği ve dava açılabileceği-
Dava tarihindeki haklılık durumuna göre yargılama giderlerinden ve vekâlet ücretinden sorumluluğun hangi tarafta olduğu belirlenerek hüküm oluşturulması gerekeceği-
Davacı vekili aşamalarda tekrar ettiği dava dilekçesinde “davalının icra takibine itirazın iptaline karar verilmesini” talep ve dava ettiği halde, mahkemece, “davanın kabulüne” denildikten sonra hem “davalının icra takibine itirazının iptaline”, hem de “alacağın tahsiline” şeklinde hüküm kurulması isabetsiz olup, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Her davada olduğu gibi, itirazın iptali davasında da davacının ( alacaklının ) bu davayı açmada hukuki yararı bulunması gerektiği ve bunun davanın açıldığı anda var olması gerektiği-
Görünürde bir imza taşıyan kredi sözleşmesine dayalı olarak icra takibi başlatan ve tüzel kişi olan davacının icra takibinde kötü niyetli olup olmadığı üzerinde yeterince durulmadan yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; çekin keşide tarihindeki düzeltmeye ilişkin imzanın davalıya ait olmadığı, çeklerde zamanaşımını düzenleyen TTK.’ nun 726. maddesi hükmü uyarınca hamilin keşideciye karşı sahip olduğu müracaat hakkının ibraz süresinin bitiminden itibaren 6 aylık zamanaşımına tabi olduğunu, takip konusu çekin düzeltmeden önceki tarihi 20.07.2008 olup, TTK.’ nun ibraz süresini düzenleyen 708. maddesine göre 01.03. 2009 tarihinde zamanaşımına uğradığını, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı takibin ise 05.10.2010 tarihinde başladığını, bu durumda TTK.’ nun 644. maddesinde öngörülen 1 yıllık süre sona erdikten sonra bu davanın açıldığı gerekçesiyle zamanaşımı süresinde açılmayan davanın reddine karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Borçlunun kısmi itirazı usulüne uygun görülmediğinden, itiraz etmemiş sayılması nedeni ile icra takibine devam edilmiştir. Hal böyle olunca, somut olay bakımından itirazın iptali davasının koşulları gerçekleşmediğinden, mahkemece davanın bu nedenle reddi gerekirken, bu yönler gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-