İhalenin feshi isteminin takibe konu ve satışı yapılan tüm taşınmazlara ilişkin olduğu, şikayetçi ipotek borçlusu ........ ... Ltd. Şti'nin ise bu taşınmazlardan yalnızca 204 parseldeki 1, 2, 3 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin maliki olduğu görüldüğünden, şikayetçi ipotek borçlusunun yalnızca bu taşınmazlar yönünden iş bu şikayette aktif husumet ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekeceği- İstemin İİK'nın 134/2. maddesi uyarınca şikayetçinin aktif husumet ehliyetinin bulunmaması nedeniyle reddi halinde işin esasına girilmemiş olacağından, aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca şikayetçi ipotek borçlusu aleyhine para cezasına hükmedilmesi isabetsiz ise de; anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Duruşmanın gün ve saatinin davacı vekili olarak duruşmada hazır bulunan avukata yöntemine uygun biçimde tebliğ edildiğinden sonraki duruşmada HMK m. 150/1 uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesinde ve açılmamış sayılmasına hükmolunmasında isabetsizlik görülmediği- Avukatın süreli vekâletnamesinin bitiminden sonra duruşmalara katılmamasının sonucu değiştirmeyeceği-
6325 sayılı Kanun'un 18/A maddesinin ikinci fıkrasında arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceğinin düzenlendiği, kanun koyucunun bu maddede açık düzenleme yaparak dava şartının tamamlanabilir nitelikte olmadığı konusunda iradesini net olarak ortaya koyduğu, davalı vekili lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Şikayetin dava niteliği bulunmadığından şikayet dilekçesinde ilgililerin yanlış gösterilmesinin veya hiç gösterilmemesinin, yapılan şikayetin husumet yokluğu sebebi ile reddini gerektirmeyeceği, bunun yargılama aşamasında mahkemece re'sen tamamlattırılmasının mümkün olduğu, o halde mahkemece; taraf teşkili sağlanarak şikayetin esası incelenmek suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, husumet sebebi ile şikayetin reddinin isabetsiz olduğu-
Somut olayda genel haciz yolu ile ilâmsız icra takibinde alacaklı takip talebinde borçlu olarak gösterilen adi ortaklık yanında davalı ...'in ismi de belirtilmiş olup diğer ortak olan ... ...'den de "ortağı" ifadesiyle bahsedildiği; davalı ... ... de her iki ödeme emrinin tebliğine itiraz ederek husumetin kendisine yöneltildiğini kabul ettiğinden tirazın iptali davasında da adi ortaklığın tüm ortaklarının yargılamaya katılımları sağlandığına göre husumetin adi ortaklığın her iki ortağına da yöneltildiği kabul edilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
Söz konusu takip dosyalarıyla tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatıldığının, alacaklının aşamalardaki beyanları gereğince takip dosyasına konu alacağın aynı borç ilişkisinden kaynaklandığının anlaşıldığı, her ne kadar ilgili kanun hükümleri uyarınca borç ipotek ile temin edilmiş olsa bile, elinde kambiyo senedi bulunan alacaklı, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapabilirse de, somut uyuşmazlıkta, öncelikle ipotek senedine dayalı olarak ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı icra takibine geçildiğinden, alacaklının tercih hakkını bu takip türünden yana kullanmış olup, aynı borca ilişkin olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi yapamayacağı, aksi halde aynı alacak için aynı borçluya karşı derdest bir icra takibi var iken mükerrer olarak ikinci bir takibin yapılmasının söz konusu olacağı, bu hususun kamu düzeni ile ilgili olup süresiz şikayete tabi olduğu, o halde Bölge Adliye Mahkemesince, borçlular yönünden derdestlik nedeniyle yani tercih hakkının ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı icra takibi yönünden kullanılması sebebiyle kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Anlaşmalı boşanma dosyasına sunulan protokol gereğince tarafların; davaya konu taşınmazın davalıya, aracın davacıya devredileceği hususunda anlaştıkları, davacının taşınmazdan kaynaklı katkı payı ve değer artış payı alacağının reddine karar vermek gerektiği-
Davacının davalı-karşı davacı şirketin kuruluşundan itibaren diğer ortakla birlikte müdür olacağı inancıyla şirketin kurucu ortağı olduğu, buna karşın davacı-karşı davalının rızası dışında, müdürlüğüne dayanak ana sözleşme düzenlemesinin değiştirilmesi ile davacı-karşı davalının kurucu ortak olma yönündeki iradesinin temel gerekçesinin ortadan kalktığı, şirketin her iki ortağının da geçinemediği, davalı-karşı davacı şirketin kuruluşundan itibaren ortaklar arasında çekişme olduğu, dava dışı diğer ortak tarafından davacı-karşı davalıya hakaret edildiği, bu anlamda davacı-karşı davalı yönünden davalı-karşı davacı şirketteki ortaklık ilişkisinin çekilmez hâle geldiği belirlendiğinden, davacının asıl davada ileri sürdüğü çıkma talebinin haklı nedenlere dayandığının belirlenmesi ve bu haklı nedenlerin ispat edilmiş olması karşısında davacı-karşı davalının şirket ortaklığından haklı sebeple çıkma koşullarının gerçekleştiğinden çıkma talebinin kabulü ile çıkma payı bakımından yapılacak değerlendirme neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği- TTK. m. 621'de önemli kararların alınması sırasında "temsil edilen" ibaresi kullanılmış olup 620'den farklı olarak "toplantıda temsil edilen" ibaresinin bilinçli olarak kullanılmadığı- Limited şirketi, ortak sayısının 20'den az olduğu durumda şahıs şirketi özelliklerine yaklaşacak olması nazara alındığında iki ortaklı limited şirkette her iki ortağın da aynı yönde oy kullanmaması durumunda önemli kararlardan sayılan ortağın haklı sebeple ortaklıktan çıkarılması için genel kurul kararı bakımından öngörülen ağırlaştırılmış nisabın oluşmasının mümkün olmadığı, tek ortak ile diğer ortak aleyhine alınan bu nitelikteki bir kararın yok hükmünde olacağı- Şirket ortağının şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması konusundaki genel kurul kararlarının temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabileceği (TTK. m. 621)- İki ortaklı davalı-karşı davacı şirket ortaklardan sadece birinin iştiraki ile toplanan genel kurulda kanunda aranan nitelikte çoğunluğun sağlanamayacak olması karşısında, genel kurul kararı yok hükmünde olduğundan, davada eksik olan özel dava şartının ikmal edildiğinin söylenemeyeceği ve karşı davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiği (HMK. m. 115/2)-
(17.02.2005 tarihli tahsis talebine istinaden 01.03.2005 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı alan) Davacının Kuruma bildirilmeyen sosyal güvenlik destek primine tâbi hizmetlerinin tespitine ilişkin dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğu- Mülga 506 s. K. m. 63/(B) uyarınca, sigortalının talepte bulunması hâlinde, yaşlılık aylıklarının ödenmeye devam edileceği, ancak bunlardan sosyal güvenlik destek priminin kesileceği, sigortalı ister sosyal güvenlik destek primine tâbi, isterse tüm sigorta kollarına tâbi olarak çalışsın, bu çalışmanın kanunun öngördüğü belli bir sosyal güvenlik kuruluşu sigortalısı olması, kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilmez ve kaçınılmaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü yarattığı, bu statüye kurumun prim tahakkuk ettirmesi, sigortalının iş kazası geçirmesi veya meslek hastalığına yakalanması hâlinde kendisi ya da hak sahiplerine gelir bağlanması gibi çeşitli sonuçların bağlandığı- Sigortalının bildirim yapılmayan dönemlerdeki çalışmalarının tespitini istemekte hukuki yararının bulunduğu, aksi hâlde yaşlılık aylığı alan kişilerin sigortasız çalıştırılabileceği ve sosyal güvenlik hakkının zorunlu ve vazgeçilemez niteliğine aykırı bir sonuç çıkacağı- "Kısa vadeli sigorta kolları yönünden sosyal güvenlik destek priminin geçmişe yönelik sigortalılık hakkı yaratmadığı gibi yaşlılık aylığı alırken gerçekleşen sosyal güvenlik primine tâbi sigortalılık süresi niteliğindeki çalışmalar nedeniyle uzun vadeli sigorta kollarından prim tahsilatı yapılamayacağı, kısa vadeli sigorta kollarına ilişkin primler yönünden geçmişe dönük tespit isteminde sigortalılık süresinin tespiti davası açılmasının çalışana sosyal güvenlik destek primine tâbi çalışma süresi yönünden hukuki yarar sağlamasının mümkün olmadığı, resen araştırma ilkesinin geçerli olmadığı işçilik alacakları davasında çalışma süresinin belirlenmesinin işçinin alacağına ulaşmasına ilişkin olarak makul sürede yargılama yönünden hızlı çözüm sağladığı gibi usul ekonomisi ilkesine de uygun olduğu"  görüşünün ise benimsenmediği-
Davacı tarafın alacağı temlik aldıktan sonra davalı şirkete gönderdiği ihtarnameyle davalı şirkete ödenmeyen taksitler için tebliğden itibaren 7 günlük ödeme süresi verildiği ve davacı tarafından verilen ödeme süresi içinde davalı şirket tarafından vadesi geçen toplam 7 taksit miktarının ödendiği, davacı tarafından verilen süre atıfet mehli olup bu sürede muaccel taksitler ödendiğinden davacının konkordatonun kısmen feshini istemekte hukuki yararı olmadığı-