Bir davada hem usulü hem de esastan reddi gerektiren sebepler var ise davanın öncelikle usulden reddinin gerekeceği; Görülmekte olan davada hem usulden ve hem de esastan ret gerekçesi oluşturularak karar verilmesinin olanaksız olduğu; davada mahkemece, kesinleşmiş karar bulunduğundan bahisle dava şartı yokluğundan ret gerekçesi oluşturulduğu gibi, ayrıca davanın sübut da bulmadığı belirtilerek esastan da ret gerekçesinin oluşturulamayacağı-
Davalı arsa sahipleri gecikme tazminatı alacaklarının bulunduğunu savunmuş olup, davalı arsa sahiplerinin sözleşmeden doğan haklarını, teminat altına alabilmek amacıyla elde tuttuğu bağımsız bölüm veya bölümlerin gecikme tazminatı alacağı ödenmeden; sözleşmeye uygun olarak teslim olgusunun gerçekleştiği kabul edilemeyeceğinden, davalı yüklenici kooperatifin tescile hak kazanamayacağı- Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerektiği- Bir kişinin belli bir davada davacı ya da davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin, ileri sürülme zamanının Yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def'i de olmadığı, davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re'sen nazara alınması gerekli hukuki bir durum olduğu- Mahkemece, taraflar arasındaki ticaret mahkemesindeki dosya incelenerek, davalı arsa maliklerinin kaç bağımsız bölümün tapu devrinden kaçındıkları, elde tuttukları bağımsız bölümlerin değerlerinin anılan dosyadaki gecikme tazminatı alacağını karşılayıp karşılamadığı, alacaklarından fazla bağımsız bölüm tapusunu elde tutup tutmadıkları, buna göre davalı yüklenici kooperatifin tapu talep etme hakkının bulunup bulunmadığı, bu arada dava konusu bağımsız bölümün hukuki durumu gerekirse bilirkişi incelemesi ile belirlenerek sonucuna göre arsa malikleri yönünden karar verilmesi gerekirken, taraflar arasındaki uygulama ve davacının taraf ehliyeti bulunduğu hususları gözardı edilerek, muhtemelen aktif davacı sıfatının bulunmadığı kastedilerek hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
İdare mahkemesinin görev yönünden verdiği red kararının kesinleşmesi beklenerek karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasında ortaklığın giderilmesi davası bulunmayıp, taşınmaz ve muhtesatın kamulaştırmaya konu olduğuna dair herhangi bir iddia, savunma, bilgi ve belge de bulunmadığı dikkate alındığında davacının muhdesatın tespiti davası açmasında hukuki yararının bulunmayıp dava şartlarını taşımadığından, davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği-
İflas davalarında yetki kamu düzeni ile ilgili olduğundan, (iflas davalarında yetkinin) mahkeme tarafından re'sen dikkate alınması gerektiği- Bu durumda mahkemece, mahkemenin kesin yetkisine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle 6100 sayılı HMK'nın 114/1-ç ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken kesin yetki bulunmayan hallerde kurulması gereken hüküm şekline uygun olarak gerekçede ve hüküm fıkrasında "mahkemenin yetkisizliğine, yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin usulden reddine" ibarelerine yer verilmesinin doğru olmadığı-
İcra mahkemesi kararlarının, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmese de, kendi aralarında kesin hüküm oluşturduklarının uygulamada kabul edildiği, HMK 303/1 maddesinin “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” şeklinde düzenlendiği, HMK 114/1-i maddesi uyarınca kesin hüküm dava şartı olup, HMK 115/2. maddesinin, dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddedilmesini zorunlu kıldığı-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerine ilişkin uyuşmazlığın 6502 sayılı Kanunu kapsamında olmadığı, davacı yüklenici tacir olup, arsa sahibi davalıların tacir olmadığı, buna göre davanın 6102 s TTK. mad. 4/1 uyarınca, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hukuk davası (nispi ticari dava) olmadığı, aynı maddede TBK'nın 470. vd. maddelerine atıf yapılmadığından davanın mutlak ticari dava niteliğinin de bulunmadığı, buna göre Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu- HMK. mad. 115/2 uyarınca, göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, karar tarihinde yürürlükte olmayan ve göreve ilişkin dava şartı öngörülmeyen HUMK'nın göreve ilişkin 7. ve 27. madde hükümlerine uygun olarak hüküm fıkrasında "mahkememizin görevsizliğine" ibaresine yer verilmesinin doğru olmadığı-
Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesine göre kamulaştırma işlemine tabi başkasına ait taşınmaz üzerinde muhdesat meydana getiren kişinin açtığı muhdesatın tespiti davası niteliğindeki davada; anılan madde gereğince açılan tespit davalarının muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazın tapu kaydında malik olarak kayıtlı kimselere karşı açılacağı; davalı Karayolları Genel Müdürlüğü adına tapu kaydında kamulaştırma şerhi mevcut ise de; anılan müdürlüğün tapu kaydında malik olmadığı; o halde davalı Karayolları Genel Müdürlüğü'nün davada taraf sıfatı bulunmadığından bu davalı yönünden davanın HMK'nun 114/1-d ve 115/2 maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
Yargılanmanın yenilenmesi istemine ilişkin davada, mahkemece, ileri sürülen sebeplerin HMK'nın 375/1. maddesinde yazılı sebeplerden olmadığı kabul edildiğine göre, HMK'nın 379/1-c ve 379/2. maddeleri yollamasıyla HMK'nın 114/2 ve 115/2. maddeleri gereğince davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmazlardaki ortaklığın giderilmesi amacıyla açılan davada, Sulh Hukuk Mahkemesinin ilamı ile ortaklığın giderilmesine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, dolayısıyla davacının başlangıçta var olan güncel hukuki yararının da ortadan kalktığı anlaşıldığından, mahkemece hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
