Davacı, 28.05.2014 tarihinden önce tüketici hakem heyetine başvurmuş ise de, tüketici hakem heyetinin karar tarihi olan 12.03.2014 tarihi itibariyle 2.973,80 TL nin tüketiciye iadesine ilişkin karar delil mahiyetinde olup, 28.05.2014 tarihinden sonra bu alacağın tahsili istemiyle tüketici hakem heyetine başvuru yapılmaksızın icra takibi yapılamayacağı gibi, tüketici mahkemesinde de dava açılamayacağı - Tüketici hakem heyetine başvuru yapılmaksızın icra takibi yapılması ve yapılan icra takibine itiraz edilmesi halinde de icra takibinin kendiliğinden duracağı- 28.05.2014 tarihinden önce tüketici hakem heyetince karar verilmiş olsa bile verilen karar delil mahiyetinde olduğundan, 28.05.2014 tarihinden sonra 2.973,80 TL alacak için yeniden tüketici hakem heyetine başvurulmasının zorunlu olacağı-
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabileceği; İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesinin hizmet kusurundan kaynaklanan, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlı olması gerektiğinden kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmayacağı- Davacı, kendisine karşı psikolojik baskı ve sudan sebeplerle soruşturma açılarak disiplin cezası uygulandığı gerekçesi ile manevi tazminat isteminde bulunduğundan davacının istemini dayandırdığı bu maddi olgulardan, davalı müdürün göreviyle ilgili bir eylemine değil, salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşılması nedeniyle husumetin aynı okulda idareci davalıya yöneltilmesinde isabetsizliğin bulunmadığı-
Sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükünün davalı alacaklıda olduğu ve davalının bu alacağın varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikteki delillerle ispatlaması gerektiği- Davacının iddiası gerçek bir alacağın bulunmadığı değil, alacağın bulunduğu fakat sona erdirildiği noktasında ise, ispat külfetinin davacıya yüklenmesi gerektiği- Borçluya ait mahcuz satış bedelinin bütün alacaklıların alacağını karşılamaması halinde düzenlenecek sıra cetveline itirazın, alacağın esas ve miktarına ya da bununla birlikte sıraya yönelikse dava yoluyla genel mahkemede (İİK’nın m.142/1), itiraz sadece sıraya yönelikse şikayet yoluyla icra mahkemesinde (İİK’nın m. 142/son) ileri sürülmesi gerektiği- Görev hususu açıkça temyize gelmese de, bu hususun temyiz mahkemesince re'sen gözetileceği- Davacı tarafın müvekkili alacağının kamu alacağı olduğu ve haczinin de davalı Vergi Dairesi haczinden önce olduğuna yönelik isteminin takip hukuku kurallarının yanlış uygulanmasına yönelik olduğu, davalı Vergi Dairesi alacağının hiç ya da gösterilen miktarda bulunmadığına yönelik olmadığı ve icra mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle, bu taşınmazla ilgili davanın HMK'nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
Anayasa’nın 129/5 ile 657 sayılı Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılacağı; idare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesinin, hizmet kusurundan kaynaklanmış olması gerektiği- Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmadığı- Davacı, "kendisine karşı psikolojik baskı ve sudan sebeplerle soruşturma açılarak disiplin cezası uygulandığı" gerekçesi ile manevi tazminat isteminde bulunduğundan, davacının istemini dayandırdığı bu maddi olgulardan, davalı müdürün göreviyle ilgili bir eylemine değil, salt kişisel kusuruna dayanıldığı; eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmamasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmamasına göre, husumetin aynı okulda görev yapan idareci davalıya yöneltilmesinde isabetsizliğin bulunmadığı-
Davalı dördüncü kişi şirketin ticaret sicil adresinde bulunduğu yer mahkemesinin de tasarrufun iptali davasına bakmakla yetkili olduğu (HMK. mad. 7)-
İptal davalarının borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine ve ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabileceği- Alacağın dayanağı düzenleme şeklinde satış vaadi ve inşaat sözleşmesinde olduğu gibi, dava konusu iptali istenen tasarruf işlemin de davalı borçlu şirket adına şirket ortağı ve temsilcisi tarafından şirket nam ve hesabına yapıldığı, iptali istenen tasarruflara konu taşınmazların aslında borçlu şirkete ait olması nedeniyle (nam-ı müstear şeklinde) davanın esasına girilmesi taraf delillerinin toplanması dava konusu tasarrufların İİK'nun 277, 278, 279, 280 maddeler gereğince iptale tabi olup olmadıkları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken mahkemece, "davalı şirketin dava konusu taşınmazda hiçbir zaman malik olmadığı gibi diğer davalının da borçlu şirketin tasarrufu ile malik olmadığı" gerekçesiyle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
İdari para cezası ve işgaliye bedeli isteminin haksız olduğunun tespitine-
6100 sayılı HMK'nın 141/1. maddesi uyarınca cevaba cevap dilekçesi ile serbestçe iddianın genişletilebilceği düzenlenmiş olup mahkemece cevaba cevap dilekçesinde ileri sürülen bu iddialara göre görev hususunun belirlenmesi gerekirken delil olarak sunulan konişmentodan uyuşmazlığın deniz yolu ile yapılan taşımadan kaynaklandığının anlaşıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesinin doğru olmadığı-
Belediyelerin de içerisinde bulunduğu kamu tüzel kişileri, kamu hizmeti görmekle yükümlü bulunmaları nedeniyle kamu hizmetleri sırasında verdikleri iddia olunan zararlardan dolayı oluşan sorumluluklarının özel hukuk hükümlerine tabi olmadığı, kamu tüzel kişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkileri kullanması sırasında oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar olup, bu zararların tazmini amacıyla anılan idarelere karşı hizmet kusurlarına dayalı olarak İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’un 2. maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerekeceği, o halde mahkemece, davanın HMK 114/1-b.maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından HMK 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kamu tüzelkişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkilerin kullanılması sırasında oluşan zararlar, niteliği itibariyle "hizmet kusuru"ndan kaynaklanan zararlar olup bu zararların tazmini amacıyla hizmet kusurlarına dayalı olarak İYUK. mad. 2 uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerektiği- Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden (re'sen) dikkate alınması zorunlu olduğundan, mahkemece, davanın, "HMK 114/1-b. maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığı"ndan HMK . mad.115/2 uyarınca birleşen dava davalısı belediye bakımından dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
