Davacının sigortalısı ile davalı arasında TTK'da düzenlenen taşıma ilişkisi mevcut olduğu nazara alındığında, davanın, TTK'nın 4. maddesine göre ticari dava niteliğini taşıdığından, TTK'nın 5. maddesi uyarınca asliye ticaret mahkemelerinin görev alanında olduğu-
Davacıların murisinin meydana gelen kazada ağır yaralanması üzerine tedavi için götürüldüğü davalı hastanede ihmali davranışlar sebebi ile desteğin öldüğün iddiası ile maddi-manevi tazminat talepli eldeki bu davada, davalı Hastane'nin 5283 sayılı Yasa ile Sağlık Bakanlığı'na devredilen sağlık kuruluşlarının dışında tutulduğunun anlaşıldığı, davalı hastanenin Sağlık Bakanlığı'ndan bağımsız tüzel kişiliğe sahip olduğu, bağımsız yönetime sahip özel bir hastane olduğu gözetilerek işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan davada Tüketici Mahkemelerinin görevli olmadığı; bu durumda, karar tarihinde yürürlükte olan HMK. mad. 115/2 uyarınca mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar vermesi gerektiği-
K. takdirine itirazla birlikte meskeniyet şikayeti de yapıldığından meskeniyet şikayetine de yetecek avansın yatırılıp yatırılmadığının araştırılması gerektiği- Borçlunun şikayet dilekçesinde kıymet takdir raporuna itiraz ettiği taşınmazlardan biri, aynı zamanda meskeniyet şikayetinde bulunduğu taşınmaz olup, mahkemece her iki şikayet konusunun da aynı dosyada çözümlenmesi ve borçludan alınacak tek bir gider avansı ile yapılacak keşifte her iki şikayet konusuna ilişkin olarak da tek rapor alınabilecek olması karşısında, mahkemenin tefrik kararının usul ekonomisi ilkesi gereğince hatalı olduğu-
Şirketin İİK'nın 179. ve TTK'nın 376. maddeleri uyarınca iflasına karar verilebilmesi için borca batıklığın tesbitinin şart olduğu- İflas kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece bu tesbitin yapılması için davacı tarafça bilirkişilerin ücretinin karşılanması adına avans yatırılmaması halinde HMK'nın 325. maddesi uyarınca bu giderin ileride ilgili taraftan tahsil edilmek üzere hazineden (suç üstü ödeneğinden) karşılanması gerektiği-
Davacı şirket işyerinde kullanılmak üzere davalı kurum ile elektrik aboneliği sözleşmesi akdettiğine göre, davacı tacir olduğundan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerine tabi olmayacağı ve bu nedenle davacı tüketici olmadığından Tüketici Hakem Heyetine başvurmadan mahkemede doğrudan dava açılmasında bir isabetsizlik bulunmadığı- Tüketici Hakem Heyet ve Mahkemelerinin sadece dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedellerinin Kurumun bu konulardaki düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimini gerçekleştirebileceği, bu bedellerin alınmasında esas olan ilgili tarifelerin düzenlenmesinde EPDK.nun Kanundaki yetkilerinin genişletildiği ve sözü edilen bedeller maliyet unsuru kapsamına dahil edilmiş olduğu- Elektrik Piyasası Kanunu'nda yapılan yasa  değişikliklerinin, yürürlük tarihi öncesi dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak alınmış olan ve dava konusu yapılan kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılan ve halen devam eden davalarda da geçmişe etkili olacak şekilde uygulanacağı-
İİK'nın 234/2. madde hükmü uyarınca yapılan tebligat bilgi verme mahiyetinde olup, dava açma süresinin bu tebligat ile başlamayacağı, bu madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, iflas, sıra cetveline itiraz davaları süreye tabi olup, bu sürenin kural olarak sıra cetvelinin İcra ve İflas Kanunu'nun 166. maddesinde gösterilen usulde ilanından itibaren işlemeye başlayacağı, eğer davacı aynı Kanun'un 223. maddesine göre tebliğe elverişli adres gösterir ve gerekli masrafı avans olarak yatırırsa, sürenin kendisine yapılan tebliğden itibaren hesaplanacağı- Davacının tebliğ masrafı yatırmadığı belirtildiğinden, mahkemece, en son ilan tarihine göre, davanın, hak düşürücü süre içinde açılmış olmasına ilişkin özel dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, HMK'nın 114/2 ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
6098 s. TBK'da düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan davada, davacıların her ikisinin de tacir sıfatına haiz olmadığı, davanın TTK. mad. 4'de düzenlenen ticari dava niteliğinde olmadığı ve asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılmasının gerektiği, 6102 s. TTK. mad. 5 uyarınca, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanacağının belirlendiği, görev hususunun kamu düzeni ile ilgili olduğu, yargılamanın her safhasında ve re'sen nazara alınmasının gerektiği, davanın açıldığı tarih itibariyle davaya bakmanın asliye hukuk mahkemesinin görev alanı içerisinde olduğu, mahkememizin görev alanı içerisinde olmadığı- Karar tarihinde yürürlükte olan HMK'nın 115/2. maddesi uyarınca, mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar vermesi gerektiği, karar tarihinde yürürlükte olmayan ve göreve ilişkin dava şartı öngörmeyen HUMK'nın göreve ilişkin 7 ve 27. madde hükümlerine uygun olarak hüküm fıkrasında "mahkememizin görevsizliğine" ibaresine yer verilmesinin hatalı olduğu-
Takibe itiraz etmeyen davalı hakkında itirazın iptali davası açılamayacağı- Davalı şirket hakkında yapılan icra takibinde ödeme emrinin davalı şirkete tebliğ edildiği (cari hesaba dayalı aynı ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip), yine bu takibe dayalı olarak açılan itirazın iptali davasında da dava dilekçesinin davalı şirkete tebliğ edildiği, artık bu şekilde TMK. mad. 887’de aranan hem asıl borçlu, hem de borçtan şahsen sorumlu olmayan ipotek takip borçlusuna muacceliyet ihtarının gönderilme şartının gerçekleştiği-
Tutuklu olarak bulunan borçluya İİK’nun 103.maddesi uyarınca çıkartılan davetiyenin, İİK’nun 54/1.maddesi dikkate alınmadan Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca usulsüz tebliğ edilmesi halinde, kıymet takdiri tebliği üzerine borçlunun şikayetinin süresinde olduğu- Borçlu şikayet dilekçesi ile birlikte 120 TL gider avansını yatırmış, mahkemece duruşmada keşif yapılmasına karar verilerek, gider avansından karşılanmayan kısmın tamamlanması için borçluya iki haftalık kesin süre verilmesine ilişkin karar, duruşmada hazır olan borçluya ihtar edilmiş ise de, bilirkişilerin sayısı ve dosyadaki mevcut avans dikkate alınmadan keşif için eksik kalan avans miktarı net olarak belirlenmediğinden söz konusu ihtarın usule uygun kabul edilemeyeceği- Mahkemece sonraki duruşmada "eksik avansın 250 TL olarak tespiti" ile duruşmada hazır olmayan borçluya, avansı tamamlaması için iki haftalık kesin süre verilmiş ve yatırılmamasının sonuçları yazılmış ise de, söz konusu muhtıranın da borçlunun “hapiste hükümlü” olduğundan bahisle Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca yapıldığı, bu hali ile de muhtıraya ilişkin tebligatın usulsüz olduğu, gelinen aşamada ise bir yıldan fazla hapis cezası ile mahkum edilen borçlunun kısıtlanarak kendisine vasi atandığı anlaşıldığından, mahkemece, hükümlü olan borçlunun vasisine, eksik avansı tamamlaması için usulüne uygun ihtar yapılması gerekiği; usulsüz ihtar tebliği dikkate alınarak meskeniyete ilişkin şikayetin usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-