Davalının şirket ortaklığından çıkarılması istemine ilişkin davada; mahkemece, şirket ve ortakları tarafından davanın kabulüne karar verildiği; ancak 6762 sayılı TTK. mad. 551/3 (6102 sayılı TTK. mad. 640) gereğince, esas sermayenin yarısından fazlasına sahip bulunan ortakların mutlak ekseriyeti tarafından muvafakat edilmek şartiyle şirketin, muhik sebeplerden dolayı bir ortağın şirketten çıkarılmasını mahkemeden isteyebileceği; muhik sebeplerin varlığı halinde bir ortağın şirketten çıkarılmasını talep etme hakkının yalnızca şirkete tanınmış olduğu; şirket ortaklarına işbu davada taraf olabilme ehliyeti tanınmadığından, mahkemece gerçek şahıs davacılar yönünden aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği-
Vekil aracılığı ile takip edilen davada müvekkilin ölmesi ile vekaletin son bulacağı, mahkemece tüm mirasçıların usulüne uygun şekilde davaya dahil edilmesinden sonra işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, taraf teşkili sağlanmadan yazılı şekilde hüküm tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Haklı nedenle limited şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi istemine ilişkin davada, davanın kural olarak şirket tüzel kişiliği hasım gösterilerek açılması gerektiği; davalı şirketlerin yanında diğer ortaklar yönünden de davanın kabulüne karar verildiği ve anılan davalıların da vekalet ücretinden sorumlu tutulduğu; oysa bu türden bir davada fesih ve tasfiyesi istenen şirket dışındaki davalı ortaklara husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığı; bu durum karşısında mahkemece, davalı şirketler dışındaki davalılar bakımından davanın husumet nedeniyle reddinin gerektiği-
İhalenin feshi isteminde borçlunun şikayetçi olması durumunda hasım alacaklı ve ihale alıcısı olduğu halde, alacaklıya şikayet dilekçesi, duruşma günü, gerekçeli karar ve bozma ilamının tebliğ edilmediği ve dolayısıyla eksik hasımla yargılamaya devam edilerek hüküm kurulduğu anlaşıldığından, mahkemece, usulünce taraf teşkili sağlanmadan sonuca gidilmesinin doğru olmadığı-
Üçüncü kişinin açtığı istihkak davasında, davanın reddine karar verildiğinden, davalı-karşı davacı alacaklı vekili tarafından açılan tasarrufun iptali davasında, başlangıçta mevcut olan hukuki yararın ortadan kalkmış olduğu ve bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece davalı hakkındaki davanın pasif husumetten reddedilmesine göre, bu davalı yararına hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT.’nin 7/2. maddesi gereğince vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, vekalet ücretine hükmedilmemesi doğru değil bozma nedeni ise de, bu konudaki yanılgının giderilmesinin yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte olmadığı-
Elektrik Piyasası Kanunu'ndan kaynaklanan görevleri yerine getirdiği esnada, TEİAŞ'ın özel hukuk hükümlerinden ayrı tutulduğu, idare hukuku alanına dahil edildiği, bu anlamda, dava konusu işlemin, TEİAŞ’ın kamusal ağırlıklı görevleri arasında sayıldığı-
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 24.03.2005 tarih ve 188 sayılı kararı ile; fikri ve sinai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, iki asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde 1 numaralı asliye hukuk mahkemesinin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin, 5846 sayılı FSEK 551, 554, 555 ve 556 sayılı KHK'lardan kaynaklanan hukuk davaları için "yetkilendirilmesine", ilgili mahkemelerin yargı çevresinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verildiği-
Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiği- Usuli kazanılmış hak kuralının istisnaları saptanırken genel ilkenin kamu düzeni olduğu- Muvazaa iddiasının yazılı delille kanıtlandığı gerekçesiyle ilk bozma kararı verilmiş, bozma sonrası tanık olarak dinlenen ve davacının dayandığı belgeyi davalı adına vekaleten imzalayan hakkında ceza davası açılmış olup, yapılan yargılama sonrasında davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi üzerine Özel Dairece bu ceza kararı değerlendirilmek suretiyle değişen delil durumuna dayalı olarak ikinci bozma kararı verilmiş olduğundan ve Özel Dairenin birinci bozma kararını verdiği tarihte açılmış bir ceza davası bulunmadığından, Yerel Mahkemece Özel Dairenin birinci bozma ilamına uyulmakla davacı yararına usulü kazanılmış hak doğduğundan söz etmenin mümkün olmadığı- Zamanaşımı nedeniyle ceza davasının düşmesine karar verilmiş olmasının hukuk davasına eylemin sübutu ve diğer maddi vakıaların tespiti noktasında bir etkisi bulunmadığı, davacının dayandığı sözleşmeye itibar edilmesi gerektiği ve bu sözleşme ile taraf muvazaasının kanıtlandığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Hem derdestlik hem zamanaşımından ret gerekçesi oluşturulamayacağı-