Dava konusu ... parsel sayılı taşınmazın tapuda kayıtlı iken 1972 yılında haricen satılıp devredildiğine, tapulu taşınmazların satışının TMK'nın 706/1, 6098 sayılı TBK'nın 237, 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 26, Noterlik Kanunu'nun 60 ve 89. maddesi gereğince resmi şekilde yapılması zorunlu olup, satış işlemi resmi şekilde yapılmadığı sürece hukuken geçerli bir sonuç doğurmayacağına göre, tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmesi gerekeceği-Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararına göre geçersiz sözleşmelerde, akdin geçersizliği sebebiyle her iki taraf verdiğini geri alabileceği, davacı; TMK'nun 995. maddesi uyarınca satış bedeli ödeninceye kadar hapis hakkına sahip olup, bu satış bedeli ödeninceye kadar aynı zamanda taşınmazdan yararlanabileceği- Satıcı geçerli bir sözleşme yapmadığı takdirde aldığı satış bedelini geri vermeye mecbur olduğu, bu nedenle alıcı, satıcının ferağ vermesini isteyeceği, ferağ verme yönündeki ümidi kesildiği tarihte, verdiği parayı isteme hakkı doğacağı, işte satış parasının geri verilmesi davalarında zamanaşımının başlangıcı bu ümidin kesildiği veya satışın yapılmasının imkan dahilinden çıktığı ya da tapuda devir yapma olanağının ortadan kalktığı tarih olduğu-
İnanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı on yıl olup bu sürenin davacının ferağ umudunu yitirdiği andan itibaren başlayacağı-
Aralarında abone sözleşmesi bulunan davacı idare ile davalı apartman yönetimi arasındaki kaçak su bedeline ilişkin anlaşmazlığın çözümünde hakların yarışması hali söz konusu olup iki haktan daha düşük hukuki değer karşısında üstün hukuki değere öncelik verilmesi gerektiğinden, haksız fiil sorumluluğu değil sözleşmeye aykırılık hükümlerinin uygulanması gerekeceği, uyuşmazlığın konut su aboneliği sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanmasına, sözleşmenin taraflarından birisinin tüketici, diğerinin satıcı ve uyuşmazlığın da tüketime konu mala ilişkin olmasına göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 4077 sayılı Kanun kapsamında kaldığı ve davaya bakma görevinin de Tüketici Mahkemesine ait olduğunun kabulü gerekeceği-
Tanzim yeri olarak idari birim adının yazılması yeterli ve zorunlu olup, ayrıca adres gösterilmesi mecburiyetinin bulunmadığı- Takip dayanağı bonolarda tanzim yeri unsuru bulunmadığından anılan belge kambiyo senedi niteliğinde olmayıp, adi senet hükmünde bulunduğundan bu belge, on yıllık zamanaşımına tâbi olup; sözkonusu senetteki alacak ile ilgili olarak on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı- Takip dayanağı bonoyu ciro yolu ile elinde bulunduran alacaklının, şikayetçi keşideci ve aval veren hakkında takibin kesinleşmesinden sonra devam eden takip işlemleri sırasında, şikayetçi borçlular yönünden (3 yıllık) zamanaşımını kesen herhangi bir işlem yapılmadığından mahkemece takibe konu bono yönünden istemin kabulü ile icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiği-
Ölüm sebebiyle mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katkı payı alacakğının isteğine ilişkin zamanaşımı - 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda mal rejiminin tasfiyesi davaları için herhangi bir zamanaşımı süresi düzenlemesinin öngörülmemiş olduğu, bu gibi durumlarda TMK’nun 5. maddesi yollamasıyla 6098 sayılı TBK uygulanması gerekeceği, çünkü; TBK'nun 646. maddesine göre Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiş olduğu, buna göre, TBK'nun 146. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresi mal rejiminin tasfiyesi davalarında da uygulanması gerekeceği - TBK'nun 149/1. maddesine göre, zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlayacağı, aynı kanunun 153/3.maddesine göre de, evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için zamanaşımı işlemeye başlamayacağı, başlamışsa da duracağı-Davalılardan( S.) nin, usulüne uygun dava dilekçesi tebliğine rağmen duruşmalara gelmemiş, bir cevap da vermemiş olduğu, her ne kadar diğer davalı (N.) tarafından zamanaşımı def'inde bulunulduğundan, bu def'iden diğer davalı S.'ın da yararlanması gerektiği düşünülebilir ise de bu durumun davacının üçüncü kişi olması ve terekeye karşı dava açması halinde geçerli olacağı, eldeki davanın "ölüm sebebiyle mal rejiminin sona ermesinden kaynaklanan alacak isteği " olduğundan, bu davada davacı ve davalıların muris D.'nin mirasçıları olup davanın mirasçılar arasında görüldüğü gözetildiğinde. davalı N.'nın zamanaşımı def'inden diğer davalı S. nin yararlanamayacağı, davalı S. tarafından da zamanaşımı def'inde bulunulmadığından, kabule karar verilmesi halinde hükmedilecek alacağın terekenin borcu olması sebebiyle davacının miras payı yanında diğer davalı N.'ın miras payının da düşülerek davalı S.'ın miras payı oranında alacağa hükmedilmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki malvarlıklarının değişimi sözleşmeden kaynaklanıyorsa sebepsiz zenginleşmeden söz edilemeyeceği- Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelmeyeceği- Dava konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresinin, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunması nedeniyle TBK mad.146 gereğince 10 yıl olduğu-
Davacının geçirdiği iş kazasından kaynaklanan manevi tazminat talebinin 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra ıslah dilekçesi ile dile getirilmesi ve davalı tarafından süresinde zamanaşımı def'i'nde bulunması durumunda; mahkemece zamanaşımı nedeniyle manevi tazminat isteminin reddine karar verileceği-
İş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin davada, davalı vekili davacı vekilinin ıslah talebini kabul etmediklerini bildirmiş ancak ıslahla artırılan miktar yönünden açıkça zamanaşımı definde bulunmadığından, Özel Dairenin davacının ıslahla arttırdığı maddi tazminat istemi yönünden davalı vekili tarafından zamanaşımı def'inde bulunduğu kabul edilerek ıslahen istenilen miktara ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiğine yönelik bozma ilamının maddi hataya dayalı olduğu anlaşıldığından,Özel Daire işin esasını incelememiş bulunduğundan, işin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekeceği-
Davacı işçinin sözleşme süresinden önce ayrılması nedeni ile davalı sözleşmedeki ceza koşulunu talep etmiş ve davacı da ödemiş olup, bu ödeme iş sözleşmesindeki ceza koşuluna dayanmakta olduğundan ve taraflar arasında iş ilişkisi bulunduğundan, davacının sözleşmedeki ceza koşulunun geçersiz olduğunu ileri sürerek, ödediği tazminatı geri istemesi sebebiyle taraflar arasında imzalanan sözleşmeden sonra sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın; sebepsiz zenginleşme kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi ve BK. mad. 125 (şimdi; TBK. mad. 146) uyarınca on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceği-
Davalının sözleşme yapmaksızın hizmetten yararlanmış bulunması sonucunda, taraflar arasındaki dürüstlük ilkesine uygun olarak “sözleşme benzeri” bir borç ilişkisinin kurulduğunun kabul edilmesi ve davacı idarenin bu gibi durumlarda belirlediği kurallara uygun bedelin davalı tarafından ödenmesi, bu sonuç için sunulan edimden davalının sadece yararlanmış olmasının gerekli ve yeterli görülmesi gerektiği ve buna göre, zamanaşımı süresinin TBK. mad. 146 gereğince 10 yıllık süreye bağlı olduğu-