TÜRK BORÇLAR KANUNU > - Genel Hükümler > - Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, Zamanaşımı > - Zamanaşımı > - A. Süreler > Madde 146 - I. On yıllık zamanaşımı
Kooperatif ile ortağı arasındaki zamanaşımı 5 yıl olup, BK’nun 146. maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımının bu davada uygulama yeri olmadığı-
Davalı taraf davacının istediği yerde değil de, davalı ........ Kooperatifleri Birliğinin elinde ön tahsis protokolüyle kararlaştırılan yer dışında arsanın var olduğu beyan edildiğine ve davaya konu edilen yeri davacıya vermek istememelerine göre, davalıların bu eylemlerinin TMK’nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyete uygun olup olmadığı, denkleştirme suretiyle davacı yanın beyan edilen arsayı kabul etmesinin gerekip gerekmediğinin ve davacı yanın beyan edilen arsayı kabul etmemesinin yine TMK’nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyete uygun olup olmadığı üzerinde durulmadan karar verilmesinin doğru olmadığı-
Yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasında bir hizmet akdi bulunmadığından, şirket genel müdürü iken yönetim kurulu üyeliğine seçilen kişinin hizmet akdinin son bulduğunun kabulü gerektiği- Davalının sorumluluğunun sözleşmeye dayalı olması nedeniyle hakkında açılacak alacak davası BK’nun 125’inci (TBK m.146) maddesine göre 10 yıllık zamanaşımı süresine tâbi olduğu- Davacı şirket bir tüzel kişi olması nedeniyle, davalıların hukuka aykırı fiillerini tespit eden müfettiş raporunun, dava açmaya yetkili genel müdüre sunulma anı zararın ve failin öğrenilmesi anı olup, zamanaşımı bu tarihten itibaren başlatılması gerektiği-
Zaman aşımına uğramış çekler yönünden kambiyo hukukuna dayalı haklar yitirilirse de, taraflar arasında temel ilişki bulunması halinde bu gibi çeklere yazılı delil başlangıcı olarak dayanabileceği ve alacağın her türlü delille ispatlanması mümkün hale gelebileceği- Davacı “davalı ile arasında ödünç ilişkisi bulunduğunu” iddia etmekle, taraflar arasındaki iddiaya konu temel ilişkinin niteliği gözetildiğinde dava zamanaşımının 10 yıl içinde olduğunun kabulü ile, mahkemenin işin esasına girerek oluşacak duruma göre karar vermesi gerekeceği-
Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen taşınmaza katkı payı alacağı ve davalının haksız şikayeti sebebiyle itibarının sarsılmasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin davada, zamanaşımı süresinin TMK 178’deki değil; BK’nun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabi olacağı-
İstirdat davasında her bir faturaya ilişkin fazla ödeme miktarının ödeme tarihinden işleyecek, değişen oranlarda avans faizi ile birlikte ödenmesi gerektiği-
Vekil tarafından satılan taşınmazların bedeli ile ilgili olarak dava veya temerrüt tarihindeki değerini değil, satış tarihindeki değerinin esas alınması gerekip satış tarihi itibariyle alacak muaccel olacağından zamanaşımının başlangıcının satış tarihi olduğu-
Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmünce inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalara da 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği- Borçlar Kanununun 128. maddesi uyarınca zamanaşımı, alacağın muaccel olacağı zamandan başlar ve alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise zamanaşımının bu haberin verildiği günden başlaması gerektiği- Davacı ferağ umudunu yitirerek dava açma hakkını davanın açıldığı tarihte kullandığından zamanaşımının başlangıç tarihinin, davanın açıldığı tarih olduğu-
Kefalet, taraflar arasında imzalanan ve feshedildiği ileri sürülen kredi kartı sözleşmesine dayalı olup, uyuşmazlığın sözleşme ilişkisinden kaynaklandığı- Taraflar arasında imzalanan sözleşmeden sonra, sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın; sebepsiz zenginleşme kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği ve davacının sorumlu olduğu kefalet limitini yargılama sırasında öğrendiği, bu nedenle zamanaşımı süresinin öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı-
Takip konusu bonoda “tanzim yeri” bulunmadığı gibi, senedi tanzim edinin ad ve soyadı yanında yazılı bir “yer adı”da bulunmadığından, takip konusu senet “bono” sayılmayacağından, bu durumda icra mahkemesince “takibin iptaline” karar verilmesi gerekeceği-
İ. sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmeler olduğundan bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığının kabul edilmesiyle taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarım, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilecekleri-