TÜRK BORÇLAR KANUNU > - Genel Hükümler > - Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, Zamanaşımı > - Zamanaşımı > - A. Süreler > Madde 146 - I. On yıllık zamanaşımı
Trafik-iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahibine bağlanan gelirin 506 sayılı Kanun'un 26/2. maddesince tazmini istemine ilişkin davada, zararlandırıcı sigorta olayına neden olan üçüncü şahıslar yönünden; üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu olmayıp, 506 s. K'.nun 26/2 maddesi ile Borçlar Kanununa yollamada bulunulduğundan, BK 60'da öngörülen bir ve on yıllık haksız fiil zamanaşımı süresinin uygulaması gerektiği- Ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise, yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun öğrenilme tarihinin saptanması gerektiği- Zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren sonra işlemeye başlayacağı-
Devre mülk satış sözleşmesine dayanan davalarda zamanaşımı süresinin TBK. mad. 146 gereğince 10 yıl olduğu- Zamanaşımı süresinin işlemeye başlayacağı tarihin sözleşmenin ifasının imkansız hale geldiği, yani taşınmazın belediye adına tesciline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği tarih olduğu-
İş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin sermaye değerli gelirin, 506 sayılı Yasanın 10-26-87. maddeleri ile Borçlar Kanunu’nun 50-51. maddeleri gereğince davalılardan tahsiline karar verilmesi istemi-
Tapulu taşınmazın satışına ilişkin resmi biçimde yapılmayan sözleşmenin hukuken geçersiz olduğu- Taraflar arasında harici de olsa bir sözleşme olduğundan, davanın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu- 10 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin, satış bedeline ilişkin paranın verildiği tarih değil, sözleşme geçersiz olsa da satıcının rıza ve ihtiyariyle taahhüdünü her zaman yerine getirebileceği göz önüne alınarak bunun ifasını beklemek durumunda bulunan alıcı için, ancak davaya konu taşınmazın tapuda ferağ ümidinin ortadan kalktığı veya ifanın imkansız hale geldiği tarih olduğu-
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu (TBK. mad. 146)- Taşıt kredisi sözleşmesine dayanan alacağın zamanaşımı süresi on yıl olup ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği ve takibin itiraz edilmeden kesinleşmesi üzerine alacaklı vekilinin haciz talep etmesi üzerine esas icra müdürlüğü tarafından talimat yazıldığı ve talimat icra dairesinin borçlunun menkul mallarının haczi için işlem yaptığı, şikayet tarihi ile bu tarih arasında on yıllık sürenin geçmediği ve zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşıldığından, zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına yönelik şikayetin reddi gerekeceği-
Kusursuz sorumluluk çerçevesinde nüfus müdürü ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olmasının yeterli olduğu, bu nedenle uğranılan zarar nedeniyle ancak Devlete karşı dava açılabileceği, kusurun varlığı halinde Devlet, tazminatı memuruna rücu edileceği- TMK mad. 38'de düzenlenen kusurusuz sorumluluğa TBK mad. 60'daki zamanaşımı sürelerinin uygulanma imkanı olmadığı, bu nedenle 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanacağı, bu sürenin zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı-
Taşınmaz alım-satımı sözleşmesi gereğince müteahhide isabet eden daireyi davalı müteahhitten satın aldığını, ancak tapu devrinin yapılmadığını ileri sürerek, dairenin dava tarihindeki gerçek bedelinin tahsiline ilişkin açılan davada on yıllık zamanaşımı süresinin sözleşme ile kararlaştırılan edimin ifasının imkansızlaştığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağı-
Davaya konu taşınmazın , Belediye sınırları içerisinde 1997 yılında yapılan imar uygulamasında DOP kesintisi yapılmak suretiyle ifrazen oluşan arsa vasfında olduğu, daha sonra imar uygulaması İdare Mahkemesinin kararı ile iptal edildiğinden henüz imar planının olmadığı ancak, belediyenin tüm alt yapı hizmetlerinden yararlandığı anlaşılmakla, tapu kaydının hükmen iptali nedeniyle, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararın tazmini istemine yönelik davada, bilirkişiler kurulunca taşınmazın arsa vasfında kabul edilerek emsal karşılaştırması inceleme ve araştırmasında, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği tarih esas alınarak değer belirleyen rapor doğrultusunda hüküm kurulmasının hukuka uygun olduğu-