Davalı tarafından ibraz edilen düşük bedelli kira sözleşmesinin Vergi Dairesi'ne ibraz için düzenlendiği, sonraki tarihli kira sözleşmesinde takip dayanağı kira sözleşmesinin taraflarca feshedildiğine dair her hangi bir düzenleme yer almadığı anlaşıldığından tarafların iradesini yansıtan takibe dayanak kira sözleşmesi dikkate alınmak suretiyle karar verilmesi gerektiği-
Davalı borçlunun, takip konusu kiralanan taşınmazın anahtarlarını 13/01/2016 tarihinde icra dosyasına teslim ettiği, alacaklı vekilinin ise 14/01/2016 tarihinde anahtarları teslim aldığı, bu nedenle tahliyeye yönelik dava konusuz kalmasına rağmen davalının tahliyesine karar verilmiş olması doğru değil ise de, anılan yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm fıkrasının 2. bendinde yer alan “Taraflar arasındaki kira akdinin feshine ” ve 3. bendinde yer alan “Davalının takibe konusu taşınmazdan tahliyesine ” ibarelerinin çıkarılmasına, yerine “Tahliyeye yönelik dava konusuz kaldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına” ibaresinin eklenmesine ve kararın HUMK'nun 438/VII. maddesi gereğince düzeltilmiş bu şekliyle onanmasına karar vermek gerektiği-
Davacının yaptığı icra takibinin takip talepnamesinde takip yollarının bulunduğu sütunda haciz isteminin yanında tahliye isteminin bulunmamasının takibi geçersiz hale getirmeyeceği, takip talebinin 4. sütununda kira alacağının yanında tahliye isteminin de bulunduğu, mahkemece işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
İcra takibinde dayanılan ve karara esas alınan 01.01.2012 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı, sözleşme ve sözleşme içeriğine göre şirketin kiracı olduğunun anlaşıldığı, davalı olarak gösterilen H. T.'nin sözleşmeyi kiracı şirket adına imzalayan şirket temsilcisi olduğu, zaten 27.01.2016 tarihli icra takibinin borçlu şirket aleyhine başlatıldığı, ödeme emrinin kiracı şirkete tebliğ edildiği, davanın ise H. T. aleyhine açıldığı, dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir tebligatta, davalı H. T.'e tebliğ edilerek yargılamaya devam olunduğu, bu durumda mahkemece, borçlu kiracının şirketi olduğunun kabulü ile husumet sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kira sözleşmesinin kiraya verenler tarafından imzalandığı, kira sözleşmesinde kiralayanlar birden fazla olduğundan, kiralayanlar arasında mecburi dava arkadaşlığının bulunduğunun kabulü gerekeceği, birden fazla kiralayan olması halinde icra takibinin bütün kiralayanlar tarafından yapılmasının ve davanın da birlikte açılmasının zorunlu olduğu, zira, tahliye hakkı bölünemeyen haklardan olup, zorunlu dava arkadaşlarından birinin tek başına tahliye isteyemeyeceği-
Davacının 01.07.2013 tarihli sözlü kira sözleşmesine dayanarak 28.10.2015 tarihinde başlattığı icra takibi ile aylık 2.400,00 TL'den olmak üzere 01.07.2013 ile 25.10.2015 tarihleri arası işleyen kira bedellerinin tahsili ile tahliye talep ettiği, davalının, davacının yeni malik olduğunu, kendisi ile sözlü kira sözleşmesi yapılmadığını, önceki malik ile yapılan kira sözleşmesi ile kiracı olduğunu, kira bedelinin aylık 500 tl olduğunu bildirdiği, davalı davacının talep ettiği alacak miktarına karşı çıktığına ve davacı da kira bedelinin 2.400,00 TL olduğunu ispat edemediğine göre mahkemece aylık 500,00 TL kira bedeli üzerinden hesaplama yapılarak itirazın kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı-
Davacı alacaklının, 13.08.1987 başlangıç tarihli kira sözleşmesine dayanarak, 24.06.2015 tarihinde başlattığı icra takibi ile ödenmeyen kira alacağının tahsilini talep ettiği, ödeme emrinin borçlu kiracıya 14.10.2015 tarihinde tebliğ edildiği, davacının İİK.nun 269/1. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken Türk Borçlar Kanunu'nun 315/2. maddesinde öngörülen otuz günlük ödeme süresi beklenmeden 03.11.2015 tarihinde tahliye istemiyle davayı açtığı, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal otuz günlük ödeme süresi beklenmeden tahliye isteminde bulunulamayacağı, ödeme süresi dolmadan ve temerrüt gerçekleşmeden tahliye istenemeyeceğinden, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile tahliye kararı verilmesinin doğru olmadığı-
İtirazın kaldırılmasına ya da iptaline karar verilmeden ve bu karar kesinleşmeden tahliyeye karar verilemeyeceği- Davacı tarafça önceden "itirazın kaldırılması" isteğiyle açılmış olan davanın derdest olduğu görüldüğünden, tahliye istemine ilişkin davaya bakan mahkemece, itirazın kaldırılması isteğiyle açılan dava sonucu beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davalı borçlunun itiraz dilekçesinde yer alan 'alacaklı taraf ile aramızda imzalanmış herhangi bir kira akdi bulunmamaktadır' beyanının İİK'nun 269/2. maddesi uyarınca açıkça imzaya itiraz niteliğinde olup, uyuşmazlığın çözümünün yargılamayı gerektirdiği, bu nedenle dar yetkili icra mahkemesinin uyuşmazlık hakkında karar veremeyeceği-
Dava konusu olayda davacının, dairenin rayiç bedelini istemiş olmakla sözleşmeden dönmüş olup, artık sözleşme devam ediyormuş gibi kira kaybı isteyemeyeceği- 6100 sayılı HMK.’nın “taleple bağlılık ilkesi” başlıklı 26/1 maddesinde hâkimin tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğunun ve talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceğinin hüküm altına alındığı-