Mahkemece; dava konusu iptali istenen tapu kaydındaki pay maliklerine ait doğru mirasçılık belgelerini almak üzere ve eğer tapu kayıtlarında yazılı bulunan isim-baba adlarında tashih yapılması gerekiyorsa bu düzeltmelerin yaptırılması için, davacı tarafa süre ve imkan verilmesinin, iptali istenen tapu maliklerinin tüm mirasçıları belirlenerek taraf teşkili sağlandıktan sonra, iddia ve savunma kapsamında uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesinin gerekeceği-
766 sayılı Yasa’nın 28/4 maddesine göre, komisyon kararının ilgililere tebliğinin gerektiği, itiraz üzerine tapulama komisyonunca feragat nedeniyle itirazın reddine taşınmazın tespit gibi tesciline kararın ilgililere tebliğine ve 30 günlük itiraz süresinin beklenmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de, yapılan kesinleştirme işleminin ve buna ilişkin komisyon kararının yasa hükümlerine aykırı olduğundan hukuki sonuç doğurmayacağı, bu nedenle davacı yönünden kadastro tespitinin henüz kesinleşmediğinin kabulünün gerekeceği, tapulama tutanağı henüz kesinleşmediğinden hak düşürücü sürenin işlemeye başlamayacağı-
Tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak davanın kayıt malikine kayıt maliki ölmüş ise, saptanacak mirasçılarına yöneltilerek açılacağı, TMK.nun 713/2 fıkrasına dayalı olarak açılan davaların kayıt malikine kayyım atanmak suretiyle davanın açılmasının ve yürütülmesinin mümkün olmadığı, yine kural olarak kayıt malikinin sağ olup olmadığı sağ değil ise veraset belgesinin alınması için davacı tarafa süre verilmesinin ve alınacak veraset belgesine göre taraf teşkilinin sağlanmasının, bu tür davalarda zorunlu olduğu-
Davacının kadastro çalışmalarında, kendisine ait olduğunu ileri sürdüğü bir kısım yerin paftasında yolda kaldığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı, bu durumda, köy tüzel kişiliğinin yanında Hazineye de husumet yöneltmesinin TMK.nun 713/3. maddesi uyarınca yasal zorunluluk olduğu-
Mahalli bilirkişi ve tespit bilirkişileri davaya konu taşınmazın 60 yılı aşkın bir zamandan beri aktif yol olarak kullanıldığını açıkladıklarına göre davacının bayisi olan köyün taşınmaz üzerindeki zilyetliğini iradi olarak terk ettiğinin kabulünün gerekeceği, bu durumda davacının TMK.nun 996. maddesine göre; bayisi olan köyün zilyetlik süresini, kendi süresine ekleyemeyeceği, satın alma tarihi olan 27.07.2007 tarihinden tespit tarihi olan 18.02.2009 tarihine kadar TMK.nun 713 ve 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresi de dolmadığından mahkemece davacının davasının reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Paftasında gösterildiği tarihten itibaren makul sayılabilen (2 yıl) süre içerisinde açılmış bulunan davalara bakılmasının ve paftasında gösterildiği tarihten geriye doğru kazanmayı sağlayan sürenin nazara alınmasının gerekeceği, tescil konusu yerin tespit dışı bırakıldığı tarihten dava tarihine kadar 3 yıl 9 ay 12 gün geçmiş bulunduğuna göre bu sürenin Dairece benimsenen makul süre olarak kabul edilmesine olanak bulunmadığı-
Taşınmazın, Aşağı Dere Köyü Bizans dönemi düz yerleşim alanı haritasına göre üçüncü derece arkeolojik sit alanı olduğunun anlaşıldığı, ancak, uzman arkeolog ve bilirkişi aracılığıyla ve keşif yapılarak gerekli araştırma ve inceleme yapılmadan belirtilen yazılara dayanılarak hüküm kurulamayacağı, bu bilgiler olmasına karşın mahkemece dava konusu yerin gerçekten hangi derece sit alanı kapsamında kaldığının araştırılıp belirlenmesinin zorunlu olduğu-
Tespit tarihinden itibaren davanın açıldığı tarihe kadar iki yıllık makul sürenin geçirildiği, tespit sonrası hukuki neden için ise taşınmazın paftasında yol olarak bırakıldığı tarihten itibaren davanın açıldığı tarihe kadar kazanmayı sağlayan yirmi yıllık sürenin dolmadığı, açıklanan ilkeler gözönünde tutularak davacı F. S. yönünden, karara esas teşkil eden fenni bilirkişi raporunda B harfiyle belirtilen 55 m2'lik yere yönelik davanın reddine, davacı O. B. S. yönünden ise davanın tefriki ile davanın açıldığı tarih gözetilerek HUMK.nun 409. maddesi uyarınca işlem yapılmasına karar verilmesinin gerekeceği-
Kural olarak, dere yataklarının Devlet’in hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, aktif dere yatakları ile derenin etki alanında kalan yerlerin kazanılmasının mümkün olmadığı, ancak, aktif dere yatağında ve etki alanında kalmayan bir yerin, koşulları mevcut olduğu takdirde, niteliğine göre zilyetlik ve imar-ihya yoluyla kazanılabileceği-