İstihkak davalarında geçerli bir haczin bulunmasının dava şartı olup, hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerektiği- Mahkemece konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, davanın açıldığı tarih itibariyle haklılık durumu gözetilerek yargılama gideri ve vekalet ücreti takdir edilmesi için hükmün bozulmasına karar verildiği-
2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 363/1. maddesi uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gün olduğu- Maddedeki “tefhim” kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılmasının zorunlu olduğu- HMK.nın 321. maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gerektiği- Nitekim Anayasa Mahkemesinin de gerekçeli kararın tebliğinin temyiz hakkının etkili şekilde kullanılması bakımından gerekli olduğunu, bu yükümlülük yerine getirilmeden kararın kesinleştirilmesini hak ihlali olarak kabul ettiği-
İİK mad. 99'a dayalı davaların dinlenebilmesi için ön koşul, malın üçüncü kişi elinde haczedilmesi üzerine üçüncü kişi tarafından haczedilen mal üzerinde mülkiyet veya rehin hakkı gibi sınırlı bir ayni hakka vs. dayanarak istihkak iddiasında bulunulmasıdır, istihkak iddiası, tüzel kişilerde tüzel kişiyi temsile yetkili organlarca, gerçek kişilerde ise ya kendisi tarafından ya da bu kişiyi temsile yetkili kişilerce ileri sürülebileceği, tüzel kişiyi veya gerçek kişiyi temsil yetkisi olmayan kişinin yaptığı iddianın, geçerli bir istihkak iddiası sayılamayacağı- Somut olayda, dava konusu yapılan haciz sırasında üçüncü kişi şirket yararına istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi şirketin ortağı ya da yetkili temsilcisi olmadığının dosya kapsamından anlaşıldığı, davalı üçüncü kişi şirket tarafından hacizden itibaren İİK’nin 96/3. maddesinde belirtilen 7 günlük süre içerisinde yapılmış bir istihkak iddiası da bulunmadığı, o halde, davacı alacaklının İİK'nin 99. maddesi hükümlerine göre istihkak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı-
Devredilen işletmede haciz yapılabilmesi, devrin muvaazalı olduğunun iddia ve ispat edilmesine bağlı olduğu- Muvazaa iddiasının bulunmaması halinde alacaklının, tasarrufun iptali davası açarak alacağına kavuşma imkanı bulunduğu gibi, TBK ve TTK hükümlerine göre açılacak davalarda da devrin yargılama konusu yapabileceği- Ayrıca, İİK'nin 44.maddesinde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi işletmenin devrini sakatlamayacağı, yalnızca cezai yaptırımının olduğu (İİK mad.337/a)- Aktiflerin devredenin malvarlığından çıkmamış kabul edilmesini, yani haczedilmesini sağlayacak tek yolun, muvazaanın iddia ve ispat edilmesi olduğu- Somut olayda, borçlu şirket ortağı ile üçüncü kişi şirket yetkilisi arasında husumet söz konusu iken aralarında muvazaalı işlem olduğunun kabulünün hatalı olduğu-
Üçüncü kişinin icra mahkemesine başvurusunun, icra müdürünün sebepsiz olarak yapmadığı İİK'nın 96. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında öngörülen işlemlerin yapılmasının sağlanması değil, ticari işletme rehni sebebiyle rüçhanlı alacaklı olduklarının kabulünün talep edilmesine ilişkin olup, başvurunun bu hâli ile İİK'nın 96 ve devamı maddelerine göre açılmış istihkak davası niteliğinde olduğu-
Olayların hukuksal açıdan değerlendirilmesi ve nitelendirilmesinin mahkeme hakimine ait olduğu- Hakimin, tarafların ileri sürdükleri maddi olay ve netice talepleri ile bağlı olup, olayların hukuki nitelendirmesini kendisi yaptığı- Üçüncü kişinin başvurusunun istihkak davası niteliğinde olduğu- Dilekçede aynı zamanda şikayetten söz edilmesinin HMK'nin 33. maddesi uyarınca "hukuki tavsif hakime aittir" kuralını değiştirmeyeceği- Mahkemece, takip miktarı veya mahcuzun miktarından hangisi az ise o değer üzerinden nispi harç alınarak ve varsa noksan harç tamamlattırılarak ve tarafların tüm delilleri toplanarak, çekişmenin istihkak davası prosedürüne göre çözümlenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, belirtilen tüm bu hususlar dikkate alınmadan davanın şikayet başvurusu şeklinde görülerek yazılı biçimde karar verilmesi doğru olmadığı-
Borçlu şirket hakkında iflas kararı verilmiş olduğundan, mahkemece verilen iflas kararının aşaması belirlenerek kararın kesinleşmesi halinde adı geçen borçlu şirket yönünden, takibin düşeceği, hacizlerin kalkacağı dolayısıyla dava konusuz kalacağından, istihkak davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, yargılama giderleri, maktu karar ve ilam harcı ile nispi vekalet ücretinin davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesi gerektiği-
Dava konusu haciz borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adresten farklı bir adreste yapılmış olup, borçlu haciz mahallinde hazır olmadığı, haciz tarihi itibariyle haciz yapılan mahalde üçüncü kişi şirketin faaliyet göstermekte olduğu ve üçüncü kişi şirketin takibe dayanak borcun doğumundan 3 yıl önce haciz adresinde kurulduğu, haciz sırasında adresin borçluya ait olduğuna dair herhangi bir evrak da bulunmadığı, davaya konu hacizden yaklaşık iki yıl önce yapılan hacze ilişkin evrakların hükme esas alınamayacağı- Üçüncü kişi şirket yetkilisi ile borçlu şirket yetkilisinin kardeş olmaları ve üçüncü kişi şirket yetkilisinin borçlu şirketin eski ortağı olmasının da tek başına karinenin borçlu lehine işletilmesi için yeterli olmadığı, mahcuzların haciz sırasında üzerinde mülkiyet iddia eden üçüncü kişi elinde olduğunun kabulü gerektiği- Takibin devamına karar verilmiş olması, üçüncü kişinin şikayet hakkını ortadan kaldırmayacağı, üçüncü kişinin İİK’nin 96 ve 97. maddelerinin uygulanmasına ilişkin şikayette hukuki yararının bulunduğu-
Mahkeme karar tarihinden sonra, 16.05.2017 tarihinde icra dosyasının infazen işlemden kaldırıldığı, İcra Müdürlüğünün 29.01.2018 tarihli karar tensip tutanağından anlaşılmaktadır. Bu durumda, istihkak iddia edilen menkuller üzerindeki haciz de kalkacağından, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, yargılama gideri ile vekalet ücreti yönünden de 6100 sayılı HMK'nin 331. maddesinin 1. fıkrası uyarınca davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre karar verilmesi için kararın bozulması gerekirken, onandığı anlaşıldığından, onama kararının kaldırılarak hükmün bozulmasına karar verilmesinin isabetli olacağı-
İflas kararının kesinleşmesi üzerine borçlu hakkındaki takipler ve hacizlerin İİK’nin 193/2. maddesi uyarınca düşeceği, ayrıca, borçlu hakkında verilen iflas kararının kesinleşmesi üzerine; konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına, maktu karar ve ilam harcı ile yargılama giderleri ve nispi vekâlet ücretinin davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesine karar verilmesi gerekeceği, bu durumda, iflas kararı, istihkak davasının şartlarına doğrudan etki edeceği için mahkemece, iflas kararının kesinleşmesi bekletici mesele yapılarak, oluşacak duruma göre karar verilmesi gerektiği-