Devredilen işletmede haciz yapılabilmesi, devrin muvaazalı olduğunun iddia ve ispat edilmesine bağlı olduğu- Muvazaa iddiasının bulunmaması halinde alacaklının, tasarrufun iptali davası açarak alacağına kavuşma imkanı bulunduğu gibi, TBK ve TTK hükümlerine göre açılacak davalarda da devrin yargılama konusu yapabileceği- Ayrıca, İİK'nin 44.maddesinde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi işletmenin devrini sakatlamayacağı, yalnızca cezai yaptırımının olduğu (İİK mad.337/a)- Aktiflerin devredenin malvarlığından çıkmamış kabul edilmesini, yani haczedilmesini sağlayacak tek yolun, muvazaanın iddia ve ispat edilmesi olduğu- Somut olayda, borçlu şirket ortağı ile üçüncü kişi şirket yetkilisi arasında husumet söz konusu iken aralarında muvazaalı işlem olduğunun kabulünün hatalı olduğu-
Üçüncü kişinin icra mahkemesine başvurusunun, icra müdürünün sebepsiz olarak yapmadığı İİK'nın 96. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında öngörülen işlemlerin yapılmasının sağlanması değil, ticari işletme rehni sebebiyle rüçhanlı alacaklı olduklarının kabulünün talep edilmesine ilişkin olup, başvurunun bu hâli ile İİK'nın 96 ve devamı maddelerine göre açılmış istihkak davası niteliğinde olduğu-
Olayların hukuksal açıdan değerlendirilmesi ve nitelendirilmesinin mahkeme hakimine ait olduğu- Hakimin, tarafların ileri sürdükleri maddi olay ve netice talepleri ile bağlı olup, olayların hukuki nitelendirmesini kendisi yaptığı- Üçüncü kişinin başvurusunun istihkak davası niteliğinde olduğu- Dilekçede aynı zamanda şikayetten söz edilmesinin HMK'nin 33. maddesi uyarınca "hukuki tavsif hakime aittir" kuralını değiştirmeyeceği- Mahkemece, takip miktarı veya mahcuzun miktarından hangisi az ise o değer üzerinden nispi harç alınarak ve varsa noksan harç tamamlattırılarak ve tarafların tüm delilleri toplanarak, çekişmenin istihkak davası prosedürüne göre çözümlenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, belirtilen tüm bu hususlar dikkate alınmadan davanın şikayet başvurusu şeklinde görülerek yazılı biçimde karar verilmesi doğru olmadığı-
Borçlu şirket hakkında iflas kararı verilmiş olduğundan, mahkemece verilen iflas kararının aşaması belirlenerek kararın kesinleşmesi halinde adı geçen borçlu şirket yönünden, takibin düşeceği, hacizlerin kalkacağı dolayısıyla dava konusuz kalacağından, istihkak davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, yargılama giderleri, maktu karar ve ilam harcı ile nispi vekalet ücretinin davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesi gerektiği-
Dava konusu haciz borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adresten farklı bir adreste yapılmış olup, borçlu haciz mahallinde hazır olmadığı, haciz tarihi itibariyle haciz yapılan mahalde üçüncü kişi şirketin faaliyet göstermekte olduğu ve üçüncü kişi şirketin takibe dayanak borcun doğumundan 3 yıl önce haciz adresinde kurulduğu, haciz sırasında adresin borçluya ait olduğuna dair herhangi bir evrak da bulunmadığı, davaya konu hacizden yaklaşık iki yıl önce yapılan hacze ilişkin evrakların hükme esas alınamayacağı- Üçüncü kişi şirket yetkilisi ile borçlu şirket yetkilisinin kardeş olmaları ve üçüncü kişi şirket yetkilisinin borçlu şirketin eski ortağı olmasının da tek başına karinenin borçlu lehine işletilmesi için yeterli olmadığı, mahcuzların haciz sırasında üzerinde mülkiyet iddia eden üçüncü kişi elinde olduğunun kabulü gerektiği- Takibin devamına karar verilmiş olması, üçüncü kişinin şikayet hakkını ortadan kaldırmayacağı, üçüncü kişinin İİK’nin 96 ve 97. maddelerinin uygulanmasına ilişkin şikayette hukuki yararının bulunduğu-
Mahkeme karar tarihinden sonra, 16.05.2017 tarihinde icra dosyasının infazen işlemden kaldırıldığı, İcra Müdürlüğünün 29.01.2018 tarihli karar tensip tutanağından anlaşılmaktadır. Bu durumda, istihkak iddia edilen menkuller üzerindeki haciz de kalkacağından, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, yargılama gideri ile vekalet ücreti yönünden de 6100 sayılı HMK'nin 331. maddesinin 1. fıkrası uyarınca davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre karar verilmesi için kararın bozulması gerekirken, onandığı anlaşıldığından, onama kararının kaldırılarak hükmün bozulmasına karar verilmesinin isabetli olacağı-
İflas kararının kesinleşmesi üzerine borçlu hakkındaki takipler ve hacizlerin İİK’nin 193/2. maddesi uyarınca düşeceği, ayrıca, borçlu hakkında verilen iflas kararının kesinleşmesi üzerine; konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına, maktu karar ve ilam harcı ile yargılama giderleri ve nispi vekâlet ücretinin davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesine karar verilmesi gerekeceği, bu durumda, iflas kararı, istihkak davasının şartlarına doğrudan etki edeceği için mahkemece, iflas kararının kesinleşmesi bekletici mesele yapılarak, oluşacak duruma göre karar verilmesi gerektiği-
Üçüncü kişinin çalışanının üçüncü kişi yararına istihkak iddiasında bulunmaya yetkili kişilerden olmadığı- Haciz üçüncü kişi şirket yetkilisi huzurunda yapılmadığı gibi, davacının haczi daha önce öğrendiğine ilişkin herhangi bir belgenin de dosyaya yansımadığı, sayılan sebeplerle üçüncü kişinin haczi öğrenme tarihinde süresinde istihkak iddia ettiği kabul edilerek tarafların istinaf taleplerinin esastan incelenmesi gerektiği-
Haciz sırasında üçüncü kişi yararına istihkak iddiasında bulunan kişi her ne kadar üçüncü kişi şirketin yetkilisi olduğunu belirterek istihkak iddiasında bulunmuş ise de, dosya arasında bulunan vekaletnameden, istihkak iddiasında bulunanın T.C. sınırları dahilindeki gayrımenkulleri satma, araç satış ve alım işlemleri ile hesap açma ve para çekme, vergi ve muhasebe işlemleri yapma, elektrik, doğalgaz, telefon ve su bağlatma, abonelik iptalleri, ADSL abonelik ve devri işlemleri gibi konularda yetkili olduğunun anlaşıldığı, üçüncü kişi şirketi idari olarak temsil etme yetkisinin bulunmadığı, davalı üçüncü kişi tarafından hacizden itibaren İİK’nin 96/3. maddesinde belirtilen yedi günlük süre içerisinde yapılmış bir istihkak iddiası da bulunulmadığı gözetilerek, davacı alacaklının istihkak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı-
Davanın, üçüncü kişinin açtığı istihkak istemine ilişkin olduğu- Dosya kapsamında davacı üçüncü kişinin, borçlunun yokluğunda yediemin deposunda yapılan 09.11.2010 tarihli haczi, bildirdiği tarihten önce öğrendiği hususunda dosyada bir kanıt bulunmadığı gibi, davacı üçüncü kişinin beyanının aksinin de alacaklı tarafça ispatlanamadığı- İkinci hacze ilişkin başlatılmış bir prosedür olmayıp, doğrudan dava açıldığı; bu durumda davacı üçüncü kişinin ikinci haczi Yargıtay kararının tebliğ edildiği 17.02.2012 tarihinde öğrendiğinin ve davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-