Davacı borçlu vekili tarafından 07.02.2020 tarihinde bilirkişi raporuna itiraz edilmesi üzerine mahkemece 20.10.2020 ek rapor alındığı ve davacının itirazları doğrultusunda raporda taşınmazın değeri artmakla, icra müdürlüğü keşif tarihi itibariyle 517.000,00 TL, mahkeme keşif tarihi itibariyle 618.000,00 TL olarak tespit edildiği, söz konusu ek rapor davacı vekiline 25.10.2020 tarihinde tebliğ edilmiş olmasına rağmen davacı borçlu tarafından HMK 281 maddesi uyarınca yasal süresi içerisinde ek bilirkişi raporuna itiraz edilmediğinden davalı alacaklı lehine usulü müktesep hak olarak raporun kesinleştiğinin anlaşıldığı, ............. .İcra Hukuk Mahkemesinin ............. sayılı dosyasında yapılan yargılamada ek rapora itiraz etmeyerek yasanın öngördüğü bu olanağı kullanmayan davacının, kıymet takdirine ilişkin hususları ihalenin feshi sebebi olarak ileri süremeyeceği, Yargıtay uygulamasına göre satış bedelinin, muhammen bedelin üstünde olması halinde zarar unsuru oluşmayacağından, anılan taşınmaza ilişkin davada hukuki yarar koşulunun gerçekleşmediği-
Hakimin, bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişkiyi gidermeden karar veremeyeceği, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını belirleyen ceza mahkemesi kararının, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıdığı, ölümden kaynaklı tazminat isteminde, mahkemece yapılacak işin; içinde konunun uzmanı olan iş güvenliği ve elektrik/elektronik mühendislerinin yer aldığı ayrı bir bilirkişi heyetinden, davalı şirketin TBK'nin 71. maddesi uyarınca kusursuz sorumlu olduğu dikkate alınarak, ceza dosyasında ve bu dosyada alınan raporlar arasındaki çelişkileri giderir nicelik ve nitelikte rapor alınması ve ulaşılacak sonucuna uygun bir karar vermek olduğu-
Kurum işleminin iptaline ilişkin davada, cezai işleme konu sağlık hizmeti FTR branşından verilmiş olmasına rağmen bilirkişi heyetinin Sayıştay denetçisi, SGK uzmanı ve acil tıp uzmanı doktordan oluştuğu, heyette FTR uzmanı doktorun yer almamasının HMK. m.266'ya aykırılık teşkil edeceği, uzman olmayan kişiler tarafından hazırlanan rapora göre karar verilmesinin hatalı olduğu- Mahkemece hükme esas alınan raporda; davacının Sosyal Güvenlik Kurumu özel sağlık hizmeti sunucularından sağlık hizmeti satın alım sözleşmesinde yer alan “shs’ler, ilgili mevzuata aykırı reklam, kampanya, tarama ve tanıtım yapamaz” kuralını ihlal ettiği ancak kurumun aynı maddede yer alan “tespit edilen bu durumlar ilgili il sağlık müdürlüğüne yazılı olarak bildirilir ve gelen cevap göz önünde bulundurularak sözleşme ve kurum mevzuatı çerçevesinde gerekli işlemler yapılır” hükmünü yerine getirmediği, il sağlık müdürlüğüne bildirimde bulunmadığını belirtmişse de, dosyada yer alan belgelerden kurumun il sağlık müdürlüğüne davacının reklam yasağına aykırı davrandığına ilişkin bildirim yazısı yazdığı ve il sağlık müdürlüğünün cevap yazısında “davacının reklam yapmak için izin almadığını” bildirmiş olması nedeniyle bilirkişinin bildirim yapılmadığı gerekçesiyle cezai işlemin iptali gerektiğine yönelik görüşünün de hatalı olduğu-
Bir belgenin delil başlangıcı sayılması için, bu belgenin kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından gönderilmiş yahut verilmiş olmasının gerektiği- Davacıya vekaletnamenin düzenlendiği gün ödeme yapılmış olmasının HMK’nin 202.maddesinde yer alan koşulları taşımadığından delil başlangıcı olarak kabul edilemeyeceği ve bu hususta tanık dinlenemeyeceği- Tapuda satış bedellerinin yüksek gösterilmesinde davalının kendisinin muvazaası söz konusu olduğu ve kural olarak hiç kimsenin kendi muvazaasına dayanarak bir hak talep edemeyeceği-
Kurum işleminin iptali - alacak konusundaki davada, ilk bilirkişi raporu ile ikinci bilirkişi raporundaki kesinti miktarının tutarsız olduğu, bilirkişi raporları arasında çelişki oluşmasına rağmen kararda neden ikinci bilirkişi heyetinden alınan rapora itibar edildiğine dair gerekçe bildirilmediği, bu durumda, mahkemece; tereddüde yer vermeyecek şekilde, ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun, davalı tarafın itirazlarını karşılayacak, alınan raporlar arasındaki çelişkileri giderecek, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri, SUT ve ilgili mevzuattan anlayan, uyuşmazlık konusunda yeterli uzmanlığa sahip üç kişilik yeni bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılarak, varılacak sonuç dairesinde bir hüküm kurulması gerektiği-
Bozmadan sonra alınan bilirkişi raporunun e-tebligat yoluyla tebliğ edildiği, tebligatın 23.05.2022 günü hesaba konulduğu ve raporun 28.05.2022 tarihinde tebliğ edilmiş sayılacağından bilirkişi raporuna karşı iki haftalık itiraz süresi dolmadan 31.05.2022 tarihinde karar verilmesinin hukuki dinlenilme ve savunma hakkının ihlali niteliğinde olduğu- Vekilin, son celseye mazereti sebebiyle katılamayacağını bildiren ve mazeretini içeren dilekçe vermesine ve duruşmanın başka bir güne bırakılmasını talep etmesine rağmen bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeksizin yargılamanın sona erdirilmesinin hatalı olduğu-
Davacı Orman İdaresi çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğunu belirterek tapu kaydının iptali ile taşınmazın orman vasfında Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece orman bilirkişisinden aldırılan ilk raporda dava konusu taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu belirtilmiş, kapatılan 20. Hukuk Dairesinin geri çevirme kararı üzerine aynı bilirkişiden aldırılan ek raporda bu kez taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu belirtilmiştir. Çelişkili bilirkişi raporu ile hüküm kurulamaz.
Bölge adliye mahkemesince; taraflar arasındaki adi yazılı şekilde yapılan sözleşmede açıkça 70.000,00 TL ödemenin yapıldığının yazılı olduğu, buna göre davacının sözleşmenin yapıldığı anda 70.000,00 TL ödeme yaptığını ispatladığı, açıklamalı dekontlar ile davacının davalıya, sözleşmeden sonra 70.000,00 TL daha ödeme yaptığının anlaşıldığı, böylece davacının davalıya toplamda 140.000,00 TL ödeme yaptığı davada, tarihsiz sözleşmede davacının satış bedelinin kalanını 30.07.2018 tarihinde ödeyeceğinin kararlaştırıldığı, davacının eşi tarafından da bu tarihten önce 08.05.2018 tarihinde 50.000,00 TL’nin “peşinat” açıklamasıyla davalının hesabına gönderildiği, davalının hesabına 08.05.2018 tarihinde havale edilen 50.000,00 TL’nin, tarihsiz satış sözleşmesinde belirtilen 70.000,00 TL peşinatın ödenmesi amacıyla gönderildiğinin kabulünün gerektiği, diğer yandan sözleşmede satış bedeli olarak 110.000,00 TL belirlenmişken davacının satış bedeli olarak 140.000,00 TL ödeme yaptığının kabulünün, hayatın olağan akışına da aykırı olacağı, buna göre davacının taşınmaz satış bedeli olarak, sözleşmede kararlaştırılan 70.000,00 TL peşin ödeme ile birlikte 06.11.2018 tarihinde davalının hesabına havale edilen 20.000,00 TL olmak üzere toplam 90.000,00 TL ödeme yaptığı anlaşıldığından, mahkemece, davanın 90.000,00 TL üzerinden kısmen kabulüne karar verilmesinin gerektiği-
Alacaklıların iflas halinde alacaklarına kavuşma oranının %38.25 olduğu, halbuki alınan en son raporda ve dairenin kabulüne göre konkordato talep eden şirketin konkordato projesindeki alacakların borçları karşılama oranını %48 olduğu bu durumda dahi iflasa nazaran alacaklıların daha iyi durumda olacağı- Şirketin ticari faaliyetine devam ettiği dikkate alındığında bilirkişi tarafından da doğrulanan ve komiserler kurulu raporunda belirtilen hakedişlerden kaynaklanan alacak tutarının alacaklıların alacaklarına kavuşmasını sağlayacak nitelikte devam eden işler nedeniyle şirket malvarlığına girmesi mümkün ve muhtemel bir alacak kalemi olduğu- İİK’nun 305. maddesi gereğince teklif edilen konkordatonun borçlunun kaynakları ile orantılı olduğu, iflasa nazaran alacaklıların daha yüksek oranda tatmin edileceği ve konkordatonun %78.30 oranında alacaklı ve %56.06 oranında alacak tutarı bakımından kabul edilmiş olduğu kısmen çelişkili olmakla birlikte sonuç olarak raporların konkordato tasdik koşullarının bulunduğu bakımından birbirini doğruladığı dikkate alınmaksızın borçlu şirketin iflasına karar verilmesinin hatalı olduğu- Borçlunun duruşmaya davet edilmeden iflasına karar verilmiş olmasının hatalı olduğu-
Sıfır olarak satın alındığı sanılan aracın dört kapısının da sökülüp takılmasının aracın ekonomik değerini düşüren gizli ayıp niteliğinde olduğundan tüketicinin seçimlik haklarından aracın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesini talep edebileceği-