Konut sigorta poliçesine dayanılarak yapılan hasar ödemesinin rücuen tahsili talebine-
Gerekçesiz karar yazılmasının adil yargılanma hakkının ihlali olduğu- Bilirkişi raporlarının müşterek değil, ayrı ayrı hazırlandığı, görüşler arası çelişkiler bulunduğu, mahkemece bu çelişkileri giderici yeni bilirkişi kurulundan rapor alınmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığı-
Anayasanın mad. 141 ve HMK mad. 297/1-c bendi hükmüne aykırı şekilde, mahkemece herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı- Hükme esas alınan bilirkişi raporunun, davalı tarafa usulünce tebliğ edilmeksizin savunma hakkının kısıtlanması suretiyle HMK mad. 281'e aykırı davranıldığı-
Mahkemece, davalı- karşı davacının iki ayrı hesabından, eşinin de verilen vekaletnameye istinaden para çekme yetkisi bulunduğu gözetilerek, hesaplardan çekilen paralara ilişkin tüm dekontların incelenip ceza dosyasındaki belge ve bilgiler değerlendirilerek, dekontlardaki imzaların davalı veya eşine ait olup olmadığının tespitine ilişkin, davalı-karşı davacının itirazlarını da karşılayacak şekilde, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınarak sonucuna ve tüm dosya kapsamına göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığı-
Davalıların sorumluluğuna dair alınan bilirkişi raporlarının çelişkili olduğu ve olay ve kusur dağılımını aydınlatmada yetersiz olduğu anlaşıldığı, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu yetersiz kaldığından konusunda uzman bilirkişi marifetiyle taraf delilleri değerlendirilerek gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp her bir davalının kusur durumları ve eylem ve görevleri de belirlenip rücu davasında teselsül olmayacağı da gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Borçlu vekilince hesaplamanın yanlış olduğunun, işleyen faiz miktarının daha az olduğu iddia edilmekle, mahkemece, bilirkişiden ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Davaya konu bonolar nakden kaydını içermekte olup; bu kayıt karşısında bedelsizlik bakımından açılan menfi tespit davasında da ispat yükü davacı borçluda olduğu- Davalı tarafça belirtilen celsede yapılan açıklamalar senedin talili niteliğinde de olmadığı; bu nedenle ispat yükünün yer değiştirdiğinden söz edilemeyeceği- Ne var ki; sahtecilik iddiası bakımından yukarıda açıklanan biçimde bir sonuca vardıktan sonra, davacının bedelsizlik iddiasını kanıtlaması yönünden bir karar verilebilmesi için de öncelikle açılmış olan ceza davasının sonucu beklenmeli ve sonucuna göre; yapılan işlemler bakımından gerektiğinde banka kayıtları üzerinde konusunda uzman bilirkişi heyetinden de bilirkişi raporu alınması gerektiği- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bonoların vade tarihlerinin aynı olduğu ve büyük meblağlar içerdiği, iki ayrı senedin tanzim tarihi ile vade tarihi arasında bir hafta gibi bir süre bulunduğu ve bonoların her birinin en az üç ayrı kalemle tanzim edildiğinin tespit edildiği, davada bono bedellerinin çeklerle ödendiği savunulmuş ise de; banka memurlarının ceza mahkemesi huzurunda verdikleri ifadelerden ve müfettiş inceleme raporundaki beyanlardan çeklerle ilgili yapılan işlemlerin gerçeği yansıtmadığı ve fiktif işlemler olduğunun anlaşıldığı, davacının sahtelik ve bedelsizlik iddiasını kanıtladığı, yapılan inceleme ve araştırmanın yeterli olduğu ve yerel mahkeme kararının onanması gerektiği yönünde ileri sürülen görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği- Sonuç itibari ile direnme kararının, Özel Daire bozma kararında ve yapılacak bilirkişi incelemesi konusunda yukarıdaki belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerektiği- Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince bozulmasına karar verildiği-
Hükme esas alınan davacının maluliyet durumunu tespit eden Ankara Üniversitesi Adli Tıp Ana bilim dalından alınan bilirkişi raporu kaza tarihinde yürürlükte bulunmayan tüzük hükümlerine göre düzenlendiği gibi, aynı zamanda davalı sigorta şirketi vekiline tebliğ edilmemiş olduğunun anlaşıldığı, davalı sigorta şirketi vekiline bilirkişi raporunun usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek iki haftalık beyan süresinin dolması beklenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davalı tarafın savunma hakkını kısıtlayacak şekilde, yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemi- Maluliyet- Bilirkişi raporları arasında açıkça bir çelişki-
Davacıya ait marka ile davalıya ait ambalaj tasarımının iltibasa neden olacak şekilde benzer olduğu, dolayısı ile yeni ve ayırt edici niteliğinin bulunmadığı iddiası ile endüstriyel tasarımın hükümsüzlüğünün ve keyfiyetin ilanı istemine ilişkin davada, uyuşmazlık konusunun teknik ve özel bilgiyi gerektirdiğinin, marka ve tasarım uzmanı ile reklam ve pazarlama uzmanından oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinin görüşüne başvurulduğu, bilirkişi raporunun çoğunluk görüşünün 554 sayılı KHK'nın 5, 6, 7 ve 11 madde hükümleri dikkate alınarak yapılacak kıyaslama ve değerlendirmeleri içermediğinden dolayısıyla hükme esas alınamayacağından, muhalefet görüşünü savunan bilirkişi ise raporunu marka karşılaştırması yaparcasına düzenlediğinden, itiraz üzerine alınan ek bilirkişi raporunda bütün heyet bir araya gelmek suretiyle usulüne uygun bir müzakere ve değerlendirme yapılmadığından, davacı tarafın itirazlarını ve davalı tarafın savunmalarını da karşılayacak şekilde yeni bir bilirkişi heyetinden görüş alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-