TBK. mad. 19 gereğince muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptali istemine ilişkin açılan davada, davalıların yaklaşık 6 yıl evlilik dışı birliktelik yaşadığı, davalı borçlunun, davalı üçüncü kişiye dava dışı taşınmazın 1/3 hissesini muvazaalı olarak devrettiği, anılan taşınmazın 3. kişi tarafından tekrar borçluya iade edildiği, taraflar arasında daha önce de senetler düzenlendiği ve anılan senedin muvazaalı olduğunun mahkeme kararı ile tespit edildiği, dava konusu taşınmazın satışından itibaren yaklaşık 3,5 yıl borçlu tarafından bedelsiz kullanıldığı, davalı 3. kişinin ev hanımı olup gelirinin bulunmadığı,120.000 TL meblağlı senet nedeniyle 120.000 TL alacağı bulunan davalı üçüncü kişinin, 100.000 TL bedelle davalı borçludan dava konusu taşınmazı satın almasının hayatının olağan akışına uygun olmadığı gözetildiğinde, dava konusu satış işleminin muvazaalı olması nedeniyle davanın kabulü ve İİK. mad. 283/2 kıyasen uygulanarak davacının alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak dava konusu satış işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği-
Alacaklı aleyhine açılan menfi tespit davası kabul edilmiş ve dosya temyiz aşamasında iken borçlu tarafından verilen feragat dilekçesi gereği bozulmuş, bozmadan sonra davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiş ve hüküm kesinleşmiş ve davacı ile davalı borçlu şirket arasında protokol yapılarak borç yeniden yapılandırılmış olup, davalı ,"takip konusu alacağın gerçek bir alacak olmadığını, gerçek bir alacak olsa bile iptali istenen tasarruftan sonra doğduğu"nu ileri sürdüğünden, mahkemece öncelikle bu hususta menfi tespit dosyasının incelenmesi; davacı ile davalı borçlunun ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, davalı 3. kişi şirketin savunmasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- Borçlu şirkete ait 15 adet araca haciz konulduğu, hacizli araçlardan 4'ü üzerinde kıymet takdiri yapıldığı, 6 gemiye haciz konulduğu ve kıymet takdir edildiği, gemilerin seferden men'ine karar verildiği anlaşıldığından, davacı alacaklı vekiline kesin aciz belgesi sunması için süre verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
TMSF'nin kararı ile el konularak ticari ve iktisadi bütünlüğü ihale ile satışına karar verilen borçlu şirketin malvarlığının, davalıya satıldığı, anılan ihale şartnamesi gereğince davalı ile borçlu şirket arasında rızai devir sözleşmesi  ile ihale dışında kalan malvarlığında anılan şirkete satıldığı, anılan şirketten alacaklarının da borçlar nedeniyle diğer davalılara temlik edildiği anlaşılmakla,  kamu alacaklısı davacının, ihale alıcısı davalıya kendisine ödeme yapılmasını sağlayacak herhangi bir kararının bulunmadığı, dolayısıyla yasal mevzuat gereği davalı borçluya borcu olan ihale alıcısı davalının alacağın temliki hükümleri gereği işlem yapmasında hukuka aykırılık görülmediği-  Borçlu şirketin ortağı olan kişiyle yapılan tasarrufun  ve davalı temllik alan şirketin ortakları ile borçlu şirketin ortaklarının aynı kişiler olması nedeniyle bu şirket ile yapılan tasarrufun 6183 s. K. mad. 30 gereğince iptale tabi olduğu; temlik tasarruflarının davacının dava tarihindeki alacak ve ferileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesinin isabetli olduğu- 6183 s. K. mad. 24 vd. gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin davada davacı vergi dairesinin aciz belgesi sunulma zorunluluğunun bulunmadığı- Mahkemece re'sen değerlendirlecek olan harcın, takip konusu alacak miktarından daha düşük olan iptale tabi temlik tutarı üzerinden alınması gerekeceği-
Davacı tarafından "davalı borçlunun diğer davalı lehine düzenleyip icra takibine konu yaptığı 3 adet senedin mal kaçırmak amacına ve muvazaaya dayandığı" ileri sürülerek iptali için tasarrufun iptali davası açılabileceği- Tasarruf kavramı, borçlunun mal varlığını azaltıcı nitelikteki hukuki işlemleri ve hukuki fiilleri de içerdiğinden, davalılar arasındaki senet düzenleme fiilinin 'tasarruf kavramı' içinde olduğu, davacının bu tasarrufun iptal ettirmekte hukuki yararının bulunduğu-
6183 s. K. mad. 24 vd. uyarınca muvazaalı olarak yapılan temlik işleminin iptali talebiyle açılan davada, borçlu davalının alacaklısı olduğu icra takip dosyasında icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşıldığından, bu kararın kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılarak, kararın kesinleşmiş olması halinde tasarrufun iptaline konu olabilecek geçerli bir icra takibinin dolayısıyla temlik işleminin varlığından söz edilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
İİK. mad. 170/a-2 uyarınca icra takibinin iptaline karar verilmiş olduğundan, ortada geçerli bir icra takibinin bulunmaması ne­deniyle tasarrufun iptali davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği-
İptal davası, alacaklıya alaca­ğını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup tasarrufa konu malların şirket tarafından satılmış olmasının görev hususunun belirlenmesine doğrudan bir etkisi olmadığı-
TBK. mad. 19'a dayalı muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davada, icra takibi nedeniyle alacağın tahsili için yapılan taşınmaz satışının geçersizliğinin sağlanmak istendiği, bunun ayni değil şahsi sonuç doğurduğu, davada muvazaanın ispatı halinde tapunun iptaline değil (kıyasen İİK. mad. 283/1 uyarınca) iptal ve tescil olmaksızın, dava konusu taşınmazın davalılar arasındaki satış işlemine ilişkin tasarrufun iptali ile davacı alacaklıya icra dosyasındaki alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak haciz ve satış yetkisi verilmesine karar verilmesi gerektiği-
Davalılar arasındaki tasarrufun borçtan sonra yapılmış olması nedeniyle davanın esasına girilerek anılan tasarrufun İİİK 278,279,280 maddeler gereğince İptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali istemine ilişkin davaya konusu tasarrufların tarafı olmayan davalılar hakkındaki her iki davanın da "taraf sıfatı yokluğundan" reddine karar verilmesi gerektiği- Alacak- borç ilişkisi daha önce başlamasına rağmen alacak için düzenlenen bono veya çek gibi kıymetli evraka sonraki tarihlerin atıldığı sıklıkla görüldüğünden, davacı-alacaklının, borcun doğumunun takip dayanağı bonoların veya çeklerin keşide tarihinden önce gerçekleştiğini ileri sürmesi halinde, mahkemece alacaklıya bu konuda kanıt sunma olanağı verilmesi, gerekirse davacı alacaklı ile borçlu isticvap edilerek senedin düzenlenmesine neden olan temel ilişki sorulması, borcun gerçek doğum tarihi tespit edilerek koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği saptanması gerektiği-