İptal davasının dinlenebilmesi için, öncelikle davacının borçludaki alacağının gerçek olması, tasarrufta bulunan kişinin de gerçekten borçlu olması gerekeceği ve bu nedenle; iptal davasında davalı 3. kişi aciz belgesine bağlanan alacağın gerçekte olmadığını savunabileceği ve ispat edebileceği-
Dava konusu eve ilişkin abonelik kayıtlarından, masraf belgelerinden ve özellikle tanık olarak dinlenen davacının annesi-davalının ablasının beyanından; dava konusu taşınmazı davalının yaklaşık 20 yıl önce davalıdan haricen satın aldığı, satın aldıktan sonra taşınmaz üzerine önce 2004 yılında duvar, 2015 yılında ev yaptığı, taşınmazın ise 2018 yılında davalıya tapudan resmi olarak devredildiği, bu durumda evvelce haricen satılan ve bedeli ödenen taşınmazın sonradan devrinin yapılmasının, borcun tasfiyesi için gerçek malike intikalinin sağlanması niteliğinde olduğu, borçludan mal kaçırma kastı olmadığı-
Borçlunun mirasın reddine ilişkin tasarrufunun İİK'nın 277. ve devamı maddeleri uyarınca iptale konu olabilecek tasarruflardan olduğu, İİK' nın 280. maddesinde belirtilen 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği, borçlunun, babasından kendisine düşen mirasın, mahkemece yapılan araştırmada borca batık olmadığı, tereke içinde çok sayıda taşınmazın bulunduğu dikkate alındığında, borçlu D. D.’in, mirası Mersin 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/773 Esas, 2016/829 Karar sayılı ilamı reddetmesinin alacaklılarına zarar verme kastıyla hareket ettiğini ortaya koyduğu-
TBK 19 uyarınca muvazaa iddiasına dayalı olarak dava açılabilmesi için davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmasa da davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için diğer dava koşullarının yanında davacının davalı borçludan alacaklı olması gerektiği- Zimmet suçu nedeniyle oluşan zararın dava veya takip yoluyla haksız fiil faillerinden talep edilmesi, bu talebin karşılanmaması halinde haksız fiilden kaynaklanan alacağın tazminine yönelik TBK 19 uyarınca muvazaa iddiasına dayalı davanın açılması gerektiğinden, bundan önce davacının, sadece ceza yargılaması nedeniyle mahkum olan davalının taşınmaz ve araçları elinden çıkardığından bahisle dava açmasında hukuki yarar bulunmadığı-
İptali istenen satış işleminin gerçekte 750.000,00 TL bedel ödenerek yapılmış bulunduğunun anlaşıldığı, taşınmazın emsallerine göre nispeten yüksek bedelle de olsa tercih edilme nedeninin davalı alıcıların geçerli özel durumlarından kaynaklı olması karşısında, satışın gerçek bir satış niteliğinde olduğunun kabul edilmesinde herhangi bir yanılgı tespit edilemediği ve ayrıca davalı alıcıların borçlu satıcının içinde bulunduğu mali durumu ve alacaklısını ızrar kastıyla hareket ettiğini bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduğu hususunun da davacı banka tarafından somut herhangi bir bilgi ve belge ile kanıtlanamamış bulunduğu gerekçesi ile "davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü uyarınca esastan reddine" dair verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı-
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımlarının kesinleşeceği- Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremeyeceği- Bir başka anlatımla; kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturacağı- "Usuli kazanılmış hak" kavramı ise, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ana temellerinden olup bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade ettiği-
Davalılardan ..Şti.'nin ticari defter ve belgeleri bilirkişiye sunulmadığı için inceleme yapılamadığı, alınan bilirkişi raporu ile de belirlendiği üzere; davacı ile davalı Şti. arasındaki ticari ilişkinin, dosyadaki fatura ile başladığı, takip konusu yapılan çeklerin ise tarihlileri ile hem faturanın temlik işleminden (tasarruftan) sonraki döneme (1 ay) ilişkin olduğundan ve davacı tarafından önceye ilişkin sevk irsaliyesi, fatura, senet veya ticari ilişkiyi gösteren başkaca bir kayıt sunulamadığından (yani, davacı tarafından borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olduğunun ispatlanamadığından), tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Uyuşmazlık, TBK'nın 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkindir...
6183 sayılı Yasa’nın 24 ve devamı maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali davalarında 3.kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde 6183 sayılı Yasa'nın 31. maddesi uyarınca bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerekeceği-
Davacının, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde edeceği ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebileceği- İptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte, yasadan doğan bir dava olup tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı- Bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve  borçlu hakkında alınmış kesin veya  geçici  aciz belgesinin (İİK'nin 277 md) bulunması gerektiği ve ön koşulların bulunması halinde ise İİK'nin 278., 279. ve 280.maddelerinde yazılı iptal şartlarının  bulunup  bulunmadığının araştırılması gerekeceği-