Davacı tanıklarının beyanlarında geçen telefonun davalı kadın tarafından açıldığı kesin olmadığı gibi davacıdan aktarılan olaylarda boşanma sebebi yapılamayacağı-
Boşanma davaları için düzenlenecek vekaletnamelerin fotoğraflı düzenlenmesi gerekeceği–
Davalı-karşı davacı H. Maşlak’ın mutlu olmak ümidiyle yaptığı evliliğin ilk aylarında kocanın baskı ve zoruyla girdiği birtakım grupların etkisi ile psikolojik yönden sağlığını yitirdiği, bu yüzden yine kocanın zoruyla müşterek haneden uzaklaştırılarak baba evine gönderildiği ve tedavi gördüğü süre içerisinde sağlığı ile ilgilenmeyen koca tarafından yalnız bırakıldığı, dolayısıyla kadının, boşanmaya sebep olan bu olayların etkisi ile ağır psikolojik buhran ve sarsıntı, yaşam sevincinin yitirilmesi gibi ağır manevi çöküntü içine girdiğinden mahkemece kadın lehine manevi tazminata hükmedilmesinin usul ve yasaya uygun olacağı- Olayda kadının dava konusu ziynet eşyasının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini ispatlayamadığından davanın reddi gerekeceği-
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının (kadının) eşine karşı sürekli olarak “öküz, hayvan, eşek, deyyus, pezevenk” şeklinde ağır hakaretlerde bulunduğunun, kocanın da eşinin hastalığında ilgilenmediğinin anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddinin doğru olmayacağı-
Davacı yanca ileri sürülen tek somut olay ortak çocuklarının ölümü üzerine davalı kadının davacının kravatını çekiştirip, hakaret etme biçiminde olduğu anlaşılan eylem olup, o halde bu eylemin başlı başına boşanma sonucunu doğurabilecek nitelikte bir olgu olmaması gerekeceği-
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılmasının, adaletin bir an önce tecellisi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemlerin sürelere bağlandığı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzda sürelerin, kanun tarafında tayin edilen ve hakimin tayin ettiği süreler olmak üzere ikiye ayrıldığı, kanuni sürelerin açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesin olduğu, hakimin, bu süreleri azaltıp, çoğaltamayacağı, buna karşın; hakimin belirlediği ilk sürenin kural olarak kesin olmadığı, hakimin tayin ettiği süreyi henüz dolmadan önce azaltıp çoğaltabileceği gibi, süre geçtikten sonrada tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebileceği, eş söyleyişle, hakim verdiği sürenin kesin olduğunu açıkça belirtmemişse, bu süreyi geçirmiş olan tarafın yeni bir süre verilmesini isteyebileceği, hakimin o tarafa ikinci bir süre vermek zorunda olacağı, hakimin vereceği bu ikinci sürenin, kararda kesin olduğu bildirilmemiş olsa bile kanundan dolayı kesin olacağı, ayrıca hak
İspat yükünün hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşeceği, ileri sürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimsenin iddia ettiği olayları ispat etmesi gerekeceği, ispat yükünün daha kolay başarana düşeceği– Hayat deneylerine göre kadın üzerinde olması ya da evde saklanmış ve muhafaza edilmiş olması olağan olan ziynet eşyasının götürülmesine engel olunduğunun ve zorla elinden alındığının, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğinin kadın olan davacı tarafındanispat edilmesi gerekeceği–
Toplanan delillerle davalının yurt dışına gittikten sonra davacı ile ilgilenmediğinin, düğün yapma sözü verdiği halde Türkiye’ye gelmediğinin ve düğün yapmaktan vazgeçtiğinin anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu-
Sulh Hakiminden husumete izin alınmadıkça vasinin mahcuru temsilen duruşmalara devam edemeyeceği, yazılı şekilde husumete izin alınmadan karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni olacağı-
Davalının, davacının da elem ve ıstırap duyacağı ölüm olayı nedeniyle davalının öğretmen ve öğrencilerin önünde, kocasını, müşterek çocuğun ölümünden sorumlu tutup, kravatından çekiştirip ağır hakaret etmesinin, kocayı ağır şekilde rencide edici ve onurunu zedeleyici bir davranış olduğu, nitekim davacının bu olayın etkisiyle bayıldığı, bu olaydan sonrada yanların yeniden bir araya gelmediği, davalının evi terkedip gittiği yerden boşanma davası açtığı, bu durum karşısında; artık taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve yanların yeniden bir araya gelmesinin beklenemeyeceği derecede şiddetli geçimsizliğin bulunduğunun anlaşıldığı-