Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığının ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olacağı, az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespitinin dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamayacağı, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması gerekeceği-
Taraflar arasındaki evlatlık ilişkisinin kaldırılmasına yeterli kabul edilebilecek bir neden olmadığı gibi, davalının yasada ifade olunan evlat edinenlere veya ailesine karşı kanunen mükellef olduğu vazifeleri ifada büyük bir kusur irtikap eylediğini kabule de olanak bulunmadığından davada MK. nun 258 ve 457 maddeleri koşulları oluşmadığından bahisle davanın reddine ilişkin direnme kararının usul ve yasaya uygun olacağı-
3444 sayılı “743 Sayılı Türk Kanunu Medenisinin Bazı Maddelerinin Ve 818 Sayılı Borçlar Kanunun 49. Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun”un’nun yürürlüğe girmesinden sonra Medeni Kanunun 134/3.maddesi uyarınca verilen boşanma kararlarının kamu düzenine ilişkin bulunmadığından re’sen temyiz incelemesine tabi olmadığının kabulünün gerekeceği-
Asgari ücretle özel bir işletmede çalışmakta olduğu belirlenen davalı eşin aldığı maaş kendisini yoksulluktan kurtarır mı ve bu durumda davalı eşe yoksulluk nafakası takdir edilmesi gerekir mi?–
Ayrım yapılmaksızın bir miktar belirtilerek maddi ve manevi tazminat istenmesi durumunda mahkemece bu husus açıklattırılarak ne kadar maddi tazminat, ne kadar manevi tazminat istendiğinin açık şekilde ortaya konması gerekeceği-
Yasanın evlat edinenin talebinin kabulü için aradığı koşulun; evlat edinenin evlatlığını mirasından mahrum bırakacak bir halin varlığı olduğu, bunun ölçüsünün ise 743 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Miras hakkından ıskat sebeplerini düzenleyen MK. nun 457. maddesinde “ağır bir cürümün ikası” ya da “vazifelerini ifada büyük bir kusurun varlığı” olarak belirtildiği-
Davalı kadının Belçika’da boşanması, orada evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kabul etmesi, Türkiye’de kocanın açtığı davaya karşı çıkması, eski Medeni Kanun’un 134/2. maddesinde öngörüldüğü gibi, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu–
Boşanma davaları kamu düzenini ilgilendirdiğinden Hakime geniş takdir hakkı tanındığı, tarafların bu dava üzerinde serbestçe hareket etme imkanının olmayacağı, hakimin evlenme sözleşmesiyle oluşan hukuki durumu mümkün olduğu ölçüde korumakla yükümlü olacağı, toplumun en küçük birimini oluşturan ailenin korunmasının ön planda tutulacağı, ancak evliliğin devamı toplumun düzenini zedeler hale gelmiş, toplum için sorun oluşturmaya başlamış ve evlilik, sosyal ve ahlaki yönden çökmüş ise, bu durumda evliliğin korunmasında gerek karı-koca ve gerekse çocuklar yönünden bir yararın kalmayacağı, hakimin böyle bir evliliği sona erdirmesinin en uygun çözüm olacağı-
Davalının ağır hakaretler ettiği davacının bağımsız ev temin etmediği, davalının hastane çıkışında onu eve almayıp akabinde evi boşalttığı ve iki tarafında güven sarsıcı davranışta bulunduğundan taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-
İstek olmadığı halde yoksulluk nafakası takdir edilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı-