Boşanma davasında talep edilen nafakaların, boşanmanın eklentisi niteliğinde olduğu, miktarına bakılmaksızın temyiz edilebileceği–
Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda her iki tarafın da eşit kusurlu olduğu, davalı kadının mevcut olan parasının onu yoksulluktan kurtaracak miktarda olmadığı, bu sebeple Medeni Kanunun 144. maddesi şartlarının oluştuğu, davalı lehine uygun miktarda yoksulluk nafakası taktiri gerekeceği-
«Bir davada fazlayı istemiş olan daha azı da istemiş sayılacağı»ndan, MK. 348. maddesine göre açılmış olan «velayetin kaldırılması» dava-sında, hakimin MK. 183’e göre «velayetin değiştirilmesi» kararı da verileceği-
Arsa alınan ve ev yaptırılan dönemde kadının da Pazar günleri hariç, başkalarına ait ev temizliği işlerinde çalıştığının, gelirini arsa alım ve ev yapımı için kocasına katkı amacı ile verdiğinin belirlendiği, Medeni Yasanın 152. maddesi gereğince infak ve iaşe giderlerinin kocaya ait olduğu, kocanın Medeni Yasanın 190. maddesi gereğince bir talepte bulunduğunu da kanıtlayamadığı, o halde mahkemece kadının arsa alım ve ev yapımı döneminde aldığı ücreti, arsa ve binanın değerini, kadının buna katkı oranını uzman bilirkişiye tesbit ettirmesi daha sonra taşınmazın dava tarihindeki arsa ve bina değerini belirlemesi, katkı oranına göre davacının talep edebileceği tazminat tutarını tayin etmesi, sonucuna göre bir karar vermesi gerekeceği-
Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olanın tanıkların gerçeği söylemiş olmaları olacağı, akrabalığın veya diğer bir yakınlığın başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağı-
Deliller ne olursa olsun, hakimin vicdanen kanaat getirmeden bo-şanmaya karar veremeyeceği– (Boşanma davalarının kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle; hakime geniş takdir hakkı tanındığı, bu dava-larda hakimin, evlilik birliğinin gerçekten onarılmaz şekilde kökünden sarsılıp sarsılmadığı hakkında bilgi ve kanaat sahibi olmak zorunda olduğu, sağlıklı bir sonuca ulaşılmasının, olayların yeri, zamanı, ne şekil-de oluştuğu, kimin davranışının öncelikli olduğu, karşı tarafın söz ve davranışlarının art niyetsiz bir tepki, bir öfke sonucu olup olmadığının bilinmesine bağlı olduğu-)
Davacı kocanın babasının davalının evden ayrılmasından sonra barıştırma girişiminde bulunduğu, bu isteğin davacı kocanın bilgisi dışında ve ona rağmen gerçekleştiğinin kabulünün olağan hayat deneyleriyle belirlenen davranışlarla bağdaşmayacağı, barışma girişiminin dahi önceki olayların evlilik birliğini temelden sarsmadığını göstereceği, kocanın boşanma davasının reddi gerekeceği-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda kadının hiçbir kusurunun olmadığı, karşı taraf ise tam kusurlu olup, kişilik haklarına ağır saldırı teşkil etmekte olduğundan mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralı (MK.Md.4) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Velayetin düzenlenmesinde çocuğun yararının esas alınacağı, henüz bir yaşını bitirmemiş, ana bakım ve şefkatine muhtaç olan Doğa’nın velayetinin anne yerine babaya verilmesinin, velayeti anneye verilen 1997 doğumlu A. C. için iştirak nafakasına karar verilmemesinin, kişisel ilişkinin çocukların yaşları dikkate alınmadan uygun olmayan süreçlerle düzenlenmesinin doğru bulunmayacağı-
Davacıya 25.11.1999 günlü duruşmada delillerini bildirmesi için kesin süre verildiği, davacının 26.01.2000 tarihli delil listesinin ikinci oturumda verildiğinin tutanağa geçirildiği, delil listesinde hakim havalesinin ya da yazı işleri müdürü havalesinin bulunmadığı, dosyaya giren her yazılının hakime veya yazı işleri müdürü tarafından tarihi konularak havale edilmesinin gerekeceği, bu durumda davacının kesin süre içinde delil listesini verdiğinin kabulünün mümkün olmayacağı, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun 163. maddesi gereğince davacı kesin süre içerisinde delil ikame etmediğinden, delil ikamesi hakkını kaybettiği, o halde ispat edilmeyen davanın reddi gerekeceği-