Davacı kocanın öğretmen olup, B.iç nüfusuna kayıtlı olduğu, tarafların davadan evvel son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yerin İnegöl olduğu, kocanın nüfus siciline kayıtlı olduğu yerin ikametgah bakımından karine oluşturacağı, davacı kocanın, mahkemece, yetkiye ilişkin delil bildirmek üzere süre tanındığı halde, bu karinenin aksini gösteren bir delil getirmediği, şu halde, Çanakkale’yi yetkili kabul etmenin mümkün olmayacağı, davalı, süresi içinde ileri sürdüğü yetki itirazında İnegöl’ü yetkili gösterdiğine göre; yetki itirazının kabulü ile dosyanın yetkili İnegöl Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmek üzere yetkisizlik kararı verilmesi gerekeceği-
Medeni Kanunun 134. maddesinde 3444 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlanmaması gerektiği, aksi halde “kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği” yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşüleceği-
Bozma ilamında kadın tarafından yapıldığı belirtilen eşinin arabasını taşlaması, eve almaması ve kolunu ısırması eylemlerinin kocanın 12.04.2000 tarihinde açtığı boşanma davasından sonra, kadının 19.07.2000 tarihinde açtığı boşanma davasından önce olduğu, bu nedenle, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle kocanın açtığı boşanma davasında, kadının bozma kararına gerekçe yapılan bu davranışları henüz gerçekleşmediğinden, kadının da evlilik birliğinin temelinden sarılmasına neden olduğunun kabul edilemeyeceği-
Veraset (mirasçılık) davalarına, sulh hukuk mahkemelerinde bakılacağı–
Tapuya kayıtlı taşınmazın bağışlanması taahhüdünü içeren adi yazılı mehir senedinin geçersiz olup tazminat hakkı vermeyeceği–
Tanık beyanlarıyla davacının kusursuz olduğunu söyleyebilme olanağı yok ise de davalının davacıyla barışmak için baba evine gitmesinin önceki olayları affettiği, kabahat olarak görmediği anlamına geldiği; bu nedenle MK.nun 143/1.maddesi uyarınca davacı yararına uygun miktarda tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Her ne kadar davacı reşit ve sağlıklı olması nedeniyle çalışabilir konumda ise de; davanın açıldığı tarih itibariyle işsiz olduğun, öğrenim durumu dikkate alındığında ve ülkedeki ekonomik yapı gözetildiğinden davacının iş bulma imkanının da oldukça güç olduğu, böylece hiçbir malvarlığı ve geliri bulunmayan kız çocuğunun zaruret içinde bulunduğunun kabulünün zorunlu olduğu, salt iddiaya dayalı olarak kanaat edinilmesi suretiyle delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmayacağı-
Ziynet eşyalarının ancak iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde, kocanın ziynet eşyalarını iadeden kurtulacağı–
Davalının kocası ile gündüz geçen olaydan sonra ağabeylerine telefon edip çağırdığı, davalının ağabeyinin davacıyı dövme olayında da buna karşı çıkmadığı, bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddinin doğru bulunmayacağı-
Davalılar cevap dilekçesinde nedenini de açıklamak suretiyle aralarındaki husumeti ileri sürdüklerine göre, husumet nedeni olarak bildirdikleri boşanma ilişkisinin araştırılması gerekeceği, gerçekten böyle bir ilişkinin varlığı halinde, somut olaya ilişkin kesin bilgi vermeyen diğer şahitlerin aksine bir tek bu tanığın beyanına ne sebeple itibar edildiğinin gerekçeli biçimde açıklanması gerekeceği-