Trafik kazasından kaynaklanan cismani zarara dayalı tazminat istemine ilişkin davada "ıslah talebinin zamanaşımına uğradığı" ile ilgili defi yönünde olumlu ya da olumsuz karar verilmeksizin hüküm tesisinin hatalı olduğu-
HMK’nın 177/2. maddesinde yapılan değişiklik ile, Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılmasının mümkün hale getirildiği- Sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğundan, usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa da, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu kabul edilebilir mi? Yoksa, bu hükmün, kanun değişikliği yürürlüğe girdikten sonra yapılacak ıslah taleplerinde mi uygulanması mümkündür?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile bozmadan sonra ıslah mümkün hale gelmiş olup usul hükümlerinde yapılan değişikliklerin derhal uygulanması gerektiği-
Mahkemece, maddi tazminat talebinin ıslahla artırılan kısmının usuli sebeple reddedilmiş olması ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13/1. maddesi de dikkate alınarak maddi tazminat talebi yönünden davanın kısmen kabul, kısmen reddi şeklinde hüküm kurulması, davalı yararına maddi tazminat bakımından maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı, ne var ki, belirlenen bu yanılgının giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği-
Tasarrufun iptali davasında İİK. m. 281/2 uyarınca verilen ihtiyati haciz kararının tapu kaydına işlenmesinden ve dava sırasında taşınmazın dördüncü kişiye satılmasından sonra, borçlu vekilinin talebi ile icra dairesince İİK m. 106 ve 110 gereğince haczin kaldırılmasına karar verildiği anlaşıldığından, bu aşamada, taşınmaz, dördüncü kişiye ait olduğundan, bu taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilmesinin mümkün olmadığı, dördüncü kişi, tasarrufun iptali davasına dahil edilip hakkında bir hüküm kurulmadığından, taşınmaz üzerine haciz konulması şartlarının gerçekleşmediği- "Tasarrufun iptali davasında ihtiyati tedbir niteliğinde olan İİK. m. 281/2. uyarınca ihtiyati haciz kararı konulduğu, ihtiyati haciz kararının verildiği aşamada kesin haciz isteme hakkı doğmadığından, İİK. m. 106 ve 110. maddelerinin uygulanma yerinin bulunmadığı, icra müdürünün 'ihtiyati haczin kaldırılmasına' ilişkin kararının yok hükmünde olduğu, Asliye Hukuk Mahkemesince verilen tedbir niteliğindeki ihtiyati haczin mahkemece kaldırılmadıkça dava sonuna kadar geçerliliğini koruyacağı, ihtiyati haciz baştan itibaren geçerli olduğu, sonraki şerhin bu durumun teyidi olduğu, ihtiyati haciz borçlunun satın alınmasından sonra değil öncesinde var olduğundan kaldırılması talebinin reddine dair yerel mahkeme kararının onanması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Kısmi ıslah suretiyle dava dilekçesinde olmayan bir alacak kaleminin, davaya dahil edilemeyeceği- Menfi zararın, sözleşmenin yapılmamış olması halinde alacaklının uğramayacağı zarar olarak tanımlandığı- Arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin, haklı nedenle feshi halinde menfi zararın, sözleşmenin yapıldığı tarihte sözleşme yapılan diğer başka bir yüklenici ile davaya konu arsalar üzerinde ne miktarda daire veya arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi yapılabileceği belirlenerek bu miktar ile sözleşmenin feshinden sonra makul süre içerisinde başka bir yüklenici ile imzalanacak sözleşmeye göre arsa sahibine verilecek arsa payı veya bağımsız bölümler arasındaki fark olarak verilecek bağımsız bölümler veya arsa payının dava tarihi itibariyle rayiç değer olarak zararın saptanması ve hesaplanmasının mümkün olduğu-
Cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla takas ve mahsup definin ileri sürülmesi mümkün olup, karşı tarafın muvafakatine de ihtiyaç bulunmadığı- Cevap dilekçesinin ıslah edilmesinin harca tabi olmadığı- Eşya alacağı davasında, talebin kısmen kabulü ve kısmen reddi nedeniyle kabul edilen ve reddedilen alacağın miktarını aşacak şekilde her iki taraf yararına maktu vekalet ücretine karar verilmesinin hatalı olduğu-
HUMK’nın yürürlükte olduğu tarihte açılan dava yönünden, belirsiz alacak davası bulunmadığından, davacının değer artırma dilekçesi olarak adlandırdığı dilekçe bir miktar açıklama dilekçesi olmayıp ikinci ıslah dilekçe olup mahkemece ikinci ıslah dilekçesi ile arttırılan maddi tazminat miktarına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- İş Mahkemesi dosyasında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacıya ödenen geçici iş göremezlik ödeneği ve sürekli iş göremezlik gelirinin rücuen tazmini için açılan dava anılan Kurum lehine sonuçlanmış olduğundan, bu kapsamda davacıya ödenen ve rücuen tazmine konu edilen tutarın davacının talep edebileceği toplam tazminattan mahsubunun gerektiği-
Belirsiz alacak davasında alacağın belirlenmesi sonrasında talep artırımı ve harç ikmali yoluna gidilmesi halinde HMK m. 107/2 ’ye göre; yapılan işlem ıslah olmadığından ıslaha ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı-
Bozmadan sonra ıslah yapılıp, yapılamayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesi amacı ile içtihatların birleştirilmesi gündeme gelmiş olup; Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun kararı ile, "Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağının değiştirilmesine gerek olmadığına" karar verildiği- Davacının bozmadan sonra talep artırım dilekçesi verdiği ve tamamlama harcı yatırmak suretiyle taleplerini artırdığı görülmekte ancak, mahkemece hatalı değerlendirme ile talep artırımının ıslah olarak kabul edilmesi ve artırılan miktarların reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-