Uyuşmazlık, hile hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, bedel isteğine ilişkindir... Kesinleşen icra takibi neticesinde davaya konu taşınmazın, davalının dava dışı 3. kişiden alacağına mahsuben davalıya ihale edildiği ve davacının da taşınmazı davalıdan satış yoluyla devraldığı anlaşılmaktadır. İlk bozma kararından sonra Mahkemece davanın kabulüyle, dava konusu taşınmazın davacı adına olan tapu kaydının iptali ile davalı adına tesciline ve 50.000,00 TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, karara karşı yalnız davalı temyiz isteğinde bulunmuş, temyizinde; davacının taşınmaz için ödediğini iddia ettiği 50.000,00 TL bedele itiraz etmiş, Dairenin 30/09/2020 tarihli ikinci bozma kararı ile, çekişme konusu taşınmaz ile komşu taşınmaz üzerinde bulunan binanın temlik tarihindeki değerinin keşif yapılmak suretiyle alanında uzman bilirkişiler ile tespit edildikten sonra rayiç bedelinin tahsiline karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile davacının talep ettiği bedelin tamamı daha önce davalıya ödenmiş gibi karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle karar bozulmuş, bozmadan sonra Mahkemece, tapu kaydının iptali ile davalı adına tesciline, keşfen saptanan ve davacı tarafından ıslah edilen 93.540,00 TL bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Dairenin ikinci bozma kararının içeriğinden, hükmü temyiz eden davalı aleyhine en fazla 50.000,00 TL bedele hükmedilebileceği sonucuna varılmakla; 50.000,00 TL’yi aşmayacak şekilde belirlenecek bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken davacı tarafından bozma hükümlerini ortadan kaldıracak şekilde yapılan ıslah dikkate alınarak, kazanılmış hak olgusu ve aleyhe hüküm verme yasağına aykırı olacak şekilde yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Harita bilirkişisi raporu gereği, taşınmazın güncel kayıtları ile imara ilişkin belgelerinin getirtilmesi, kayıtların doğrulanması halinde kaydı kapalı olmayan yeni parsel numarası üzerinden infaza elverişli olacak şekilde iptal – tescil hükmü kurulması gerekir.
Dava konusu edilmeyen bir şeyin kısmi ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanağın bulunmadığı-
İşçinin hizmet döküm cetvelinde gösterilen aralıklı çalışması sonucu hizmet süresi 15 yıl 6 ay 27 gün kabul edilerek tüm alacaklarının bu hizmet süresine göre belirlenmesi gerektiği- Bir davada ancak bir defa ıslah yapılabileceğinden ilk ıslah dilekçesindeki talepleri gözetilerek ve taleple bağlı kalınarak karar verilmesi gerektiği-
Bütünleyici parça niteliğinde olmayıp her zaman için ana taşınmazdan sökülüp götürülebilen ve taşınmazdan ayrılması mümkün olan eşyalar teferruat niteliğinde olup, bu nitelikteki eşyalar yönünden muhdesat aidiyeti davası açılamayacağı- Eda davası açma hakkının bulunduğu hallerde bu davaya öncü olacak bir tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunduğundan söz edilemeyeceği- Dava konusu edilmeyen bir hususun ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine yasal olanağın bulunmadığı-
Uyuşmazlık ve Hukuki NitelendirmeUyuşmazlık, davacının çalışma süresi, ücret miktarı, ıslaha karşı beyan dilekçesinin ıslahı suretiyle ıslaha karşı zamanaşımı def'i ileri sürülüp sürülemeyeceği, buna göre davacının alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, çekle ödenen miktarın işçilik alacaklarından mahsup edilip edilmeyeceği, davacının kıdem tazminatı, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile yıllık izin ücreti alacaklarına hak kazanıp kazanmadığı hususlarına ilişkindir...
Davacının kaza tarihi ve sonrasındaki tüm tedavi evrakları da eklenerek, davacıya ait dosyada mevcut raporlar da irdelenmek suretiyle , kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmelik hükümlerine uygun şekilde, rapor alınıp, sonucuna göre,temyiz eden davalı lehine usuli kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp bozmayı gerektirdiği- Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabildiğinden davacı vekili tarafından yapılan ilk ıslah dilekçesi dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde ikinci ıslah dilekçesi doğrultusunda hüküm kurulmasının doğru olmadığı ve bozmayı gerektirdiği-
Avans faizi istenebilmesi için borçlunun tacir olması ve borcun da ticari işletmesi ile ilgili bulunmasının yeterli olduğu, alacaklının da tacir olmasının gerekmediği, alacaklının haksız eylem dahil her türlü nedenden kaynaklanan alacakları için tacir olan borçludan avans faizi oranında temerrüt faizi isteme hakkının bulunduğu- Gerçek veya tüzel kişi tacirler arasında, haksız eylem de dahil, her türlü nedenden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, açıkça talep edilmesi hâlinde Merkez Bankasının kısa vadeli avans kredileri için uyguladığı faiz oranında temerrüt faizine hükmedilmesi gerektiği- Kazaya karışan davalı araç ticari taksi olup ticari araç olduğundan ve davacı vekili kaza tarihinden itibaren ticari faiz talep ettiğinden, mahkemece Merkez Bankasının kısa vadeli avans kredileri için uyguladığı faiz oranında temerrüt faizine hükmedilmesi gerektiği- "3095 s. Kanun ve TTK’nın 8. maddesi uyarınca, davada talep edilen ticari faiz isteminden anlaşılması gerekenin avans faizi değil yasal faiz olduğu, mahkemece bu gerekçe ile yasal faiz uygulanmasına karar verilmesi gerekirken zarar görenin durumunun esas alındığı, bu durumda yasal faize yönelik olarak mahkemenin gerekçesi yanlış ise de sonuç itibari ile verilen kararın doğru olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de, bu Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usulî işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı-
Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda on yıllık zamanaşımı süresinin tarafların boşanmasına ilişkin kararın kesinleştiği tarihte işlemeye başlayacağı- Tarafların boşanmasına ilişkin hükmün 28.06.2002 tarihinde kesinleştiği, davacının ise eldeki davayı 11.02.2008 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla evlilik birliğinden doğan katkı payına ilişkin 10.000TL bedelin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ettiği, yargılama sırasında 01.12.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini yükselttiği uyuşmazlıkta, ıslah tarihi olan 01.12.2015 tarihi itibari ile ıslahla artırılan miktar için davalının usulüne uygun şekilde ileri sürdüğü zamanaşımı def'î karşısında on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunun kabulü gerektiği-
HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 T. 10/3 s. İBK  uyarınca, ıslahın tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği ve Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağının kabul edilmiş olduğu (İBK 06.05.2016 T. 1/1; HGK 20.04.2021 T. 572/518)-  7251 s. K. ile yapılan değişiklikle, "bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine" ilişkin hüküm getirilmişse de, Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usulî işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı- Mahkemece, Özel Dairenin bozma kararına uyulduğu belirtilerek ve bozmadan sonra ibraz edilen davacılar vekilinin ıslah dilekçesi dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, somut olayda, bozmadan sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı-