Dava; muhdesatın aidiyetinin tespiti isteğine ilişkin olup, taşınmaz üzerine bina inşa eden ve o tarihte müteahhitlik yapan davalı taşınmazın arsasının ortak muristen kaldığını, 1990 yılında taksim edildiğini, davacıların murisi ve davalının kendilerine ait farklı yerlerdeki arsaları satarak elde edilen parayla kendilerine düşen yerlere ev yaptırdığını, evlerin ilgililer tarafından tasarruf edildiğini, evin 40-50 yıldır davacılar ve muris tarafından kullanıldığını, davalının dava konusu evde bir kullanım ve tasarrufunun bulunmadığından, dava konusu evin davacıların murisi tarafından yapıldığının kabulü gerekeceği-
6100 sayılı HMK'nun 312/1. maddesi hükmüne göre kural olarak, davalı tarafın davayı kabul etmesi halinde yargılama giderlerinden ve yargılama giderlerinden sayılan vekalet ücretinden sorumlu tutulması, bunun sonucu olarak davacı tarafın yaptığı giderlerin davalıdan tahsiline, vekille temsil edilmiş ise, davacı taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerekeceği-
Davalının ön inceleme duruşması öncesinde kabul beyanını içerir dilekçelerini dosyaya ibraz ettiğine, ortaklığın giderilmesi dosyasındaki beyanı karşısında da eldeki davanın açılmasına hal ve davranışları ile sebebiyet vermediği belirlendiğine göre avukatlık ücreti ile yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması gerekeceği-
Tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak Yasa'nın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davası kural olarak kabul edilemeyeceği; bununla beraber Kat Mülkiyeti Kanunu'na tabi olmak üzere yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması hallerinde; olayın özelliğine göre hakimin, Medeni Kanun'un 2. maddesini gözeterek açılan tescil davasını kabul edebileceği-
Tapu kaydı iptal edildikten sonra taşınmazın kıyı olarak terkinine karar verilmesi gerekeceği-
Tapu kaydı iptal edildikten sonra taşınmazların kıyı olarak terkinine karar verilmesi gerekeceği-
Kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin idari yargıya ait olduğuna; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiği-
Hukuki yararı olmak kaydıyla paydaşlar tarafından muhdesatın aidiyetinin tespiti davası her zaman açılabileceği; ortaklığın giderilmesi davası kesinleşmiş olsa dahi satış aşamasında da açılabileceği gibi satıştan sonra da önce tespit davası açılarak olumlu karar alındıktan sonra diğer paydaşlara karşı eda davası niteliğindeki alacak (rücu) davasının açılabileceği-
Mülkiyetin tespiti davasında, gerek eski Medeni Kanun ve gerekse sonradan yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre arz üzerindeki bütünleyici parça nitelikli muhtesatların mülkiyetinin arzın mülkiyetine tabi olduğu gözetildiğinde, sadece muhtesatın davacılar tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verilmekle yetinilmesi, mülkiyetin tespiti isteminin ise reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu taşınmaz hakkında yapılan bir kamulaştırma işlemi veya açılmış bir ortaklığın giderilmesi davası bulunmadığı, tespit davası açılabilmesine imkan tanıyan HUMK'nun 567 ve Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesi hükmünün somut olayda uygulanmasına imkan olmadığından, davacının tespit davası açmakta hukuki yararının olmadığının kabulünün gerekeceği-