İmara dayanak idari işlem idari yargı yerinde iptal edilmedikçe ve sicil yolsuz tescil durumuna düşürülmedikçe korunmasının gerekeceği-
Tapu kaydının iptalinden (iptal ve tescilinden) kaynaklanan tazminat isteğine ilişkin davada çekişme konusu taşınmazın bedelinin yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca saptanması, belirlenecek gerçek bedelin hüküm altına alınması gerekirken değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsiz olacağı-
Zilyetlik maddi olaylardan olup, her türlü delille kanıtlanması mümkünken (3402 s.KK. m. 14/1) sadece yerel bilirkişi beyanları ile yetinilerek hüküm kurulması da doğru olmadığı gibi davacının iddiasına göre dava konusu taşınmazlarda taksim sonucu 1/2 oranında pay sahibi bulunan S. Dağdelen tarafından usulüne uygun şekilde açılmış bir dava bulunmadığı halde bu kişi yönünden de iptal ve tescile karar verilmiş olmasının da doğru olmadığı-
Dairenin 13.04.2011 tarih 2012/1019-7686 17.06.2011 tarih 2010/35 E.-2012/4323 K. sayılı ilamlarında belirtildiği üzere, dava dışı aynı ada 171, 172, 173 ve 174 sayılı parsellerin kadastro sırasında 1938 tarihli vergi kayıtlarının kuzey sınırlarını mera okuduğu gerekçesiyle mera olarak sınırlandırıldığı, sonrasında anılan parseller bakımından Kadastro Komisyonuna yapılan itiraz üzerine 25.02.2000 tarihinde, vergi kaydının kuzey sınırını mera okumakla birlikte taşınmazların mera ile ilgisinin bulunmadığı, öncesinde harman yeri olarak kullanıldığı ve köy içinde kaldığı, üzerine bina yapıldığı ve komşu taşınmazlarla birlikte kullanıldığı gerekçesiyle sınırlandırmanın iptaliyle, itiraz edenler adına tesciline karar verildiğinin tespit edildiği, ayrıca, vergi kaydının dava konusu taşınmaz yönünü mera okuması yeterli olmayıp bu yönde eylemli meranın da bulunmasının gerekeceği-
Mahkemece, taraf delillerinin eksiksiz toplanmasının, yargılama sırasında ibraz edilen anlaşma başlığını taşıyan tarihsiz belgenin değerlendirilerek hukuki niteliğinin ortaya konulmasının, özellikle TMK’nun 677. maddesinde öngörülen belge niteliğini taşıyıp taşımadığının saptanmasının, anılan belgenin de hileye düşürülmek suretiyle elde elde edildiği ileri sürüldüğüne göre, bu konuda C.Başsavcılığına yapılmış şikayet ve yapılan ceza soruşturmalarına ilişkin evrak ve dosyaların değerlendirilmesinin gerekeceği-
Dava dışı aynı ada 171, 172, 173 ve 174 sayılı parsellerin kadastro sırasında 1938 tarihli vergi kayıtlarının kuzey sınırlarını mera olduğu gerekçesiyle mera olarak sınırlandırıldığı, sonrasında anılan parseller bakımından Kadastro Komisyonuna yapılan itiraz üzerine 25.02.2000 tarihinde, vergi kaydının kuzey sınırını mera okumakla birlikte taşınmazların mera ile ilgisinin bulunmadığı, öncesinde harman yeri olarak kullanıldığı ve köy içinde kaldığı, üzerine bina yapıldığı ve komşu taşınmazlarla birlikte kullanıldığı gerekçesiyle sınırlandırmanın iptaliyle, itiraz edenler adına tesciline karar verildiğinin tespit edildiği, ayrıca, komşu parselle revizyon gören vergi kaydının dava konusu taşınmaz yönünü mera okuması yeterli olmayıp bu yönde eylemli meranın da bulunmasının gerekeceği-
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu Kanun’da yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktarın sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyeceği-
Dava konusu taşınmazın keşif tarihine göre en az 25-30 yıldan beri tarımsal faaliyete konu olmadığı ve davacının zilyetlik iradesinin varlığına dair herhangi bir emareye de rastlanmadığından iradi terk unsuru nedeniyle davanın reddine karar vermek gerekeceği-
Dava açıldıktan sonra davalı, dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde; davacı taraf seçim hakkını kullanarak, dilerse temlik eden ile olan davasından vazgeçerek davaya devralan kişiye karşı devam edebileceği, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebileceği-
Tapu iptali ve tescil davasında; davacı vekillerini azlettiği halde vekillerden birinin taşınmazı oğlu olan diğer davalıya satış suretiyle devrederek vekaletsiz iş gördüğünü ileri sürmüş olup; ağır ceza mahkemesinde davalı vekiller hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yağma, kişileri hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından dava açılmış olduğundan bu davanın bekletici mesele yapılması gerekeceği-