Davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, HUMK’nun 413. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, elatılan yerin değeri ile talep edilen ecrimisil toplamından ibaret olacağı-
Tanık ifadeleri değerlendirildiğinde çekişmeli taşınmazın gayri resmi birlikte yaşama karşılığı olarak davacıya verildiği, davacının taşınmaza malik olduktan sonra elden çıkarma yönünde bir iradesi olmadığı halde davalı tarafından vekâlet görevinin kötüye kullanılması suretiyle eşi olan diğer davalıya temlik edilmiş olduğu anlaşıldığından, tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekeceği–
Her bir mirasçının kendi hakkı yönünden üçüncü kişi sıfatıyla miras payı oranında tapu iptali-tescil isteğinde bulunabilmesine olanak vardır. Mahkemece, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi yerine, yazılı biçimde hüküm kurulmasının hükmün bu nedenle bozulmasına neden olacağı-
Dosya içeriğine göre murisin tüm mirasçılarına kazandırmalarda bulunup, gerçek amacının mirasçılarından mal kaçırmak olmayıp mal varlığını mirasçıları arasında paylaştırmak olduğu görüldüğünden, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve  pay oranında tescil isteğine ilişkin davanın reddi gerektiği; bir kısım mirasçıların kabul beyanlarının da, miras bırakanın temlik tarihindeki asıl amacını ve bu yönde gerçekleşen iradesini ortadan kaldırmayacağı-
Dava ve birleştirilen dava, tapu iptali ve tescili isteği-
Şerhten sonra taşınmazı kazanan maliklerin şerh sahibi vaat alacaklısına karşı iyiniyet savunmasında bulunamayacakları-
Miras taksim sözleşmesi yapıldıktan sonra, tapu memuru huzurunda kök miras bırakan üzerinde kayıtlı bulunan dava konusu parselle ilgili paylı mülkiyet şeklinde intikal işlemi gerçekleştirildiğine göre, miras taksim sözleşmesinden dönüldüğünün ve sözleşmenin bozulduğunun kabulünün gerekeceği, hal böyle olunca, miras taksim sözleşmesine dayalı iptal ve tescil isteğinin reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Kanun’da, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden karar-ilam harcına hükmedileceğinin düzenlendiği, hal böyle iken, mahkemece hükmün niteliği gereği, dava konusu taşınmazın sadece arsa olarak değeri esas alınması gerekirken, hata ile arsa değeri ile davada uyuşmazlık konusu olmadığı halde parsel üzerindeki muhtesatın değerinin toplamı üzerinden karar-ilam harcına hükmedilmesinin, 492 sayılı Kanun’a aykırı olduğu-
Kısa karar ile hüküm kısmında da çelişki bulunduğundan mahkeme kararının bozulması gerektiği-
Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerektiği- Temlikin davacının babası dava dışı kişinin borçları nedeniyle gerçekleştirildiğine yönelik savunmanın, işlem sırasında davacıya bedel ödenmediğini göstereceği, davacıya yapılan ödemeyi gösteren bir belge olmadığından, savunmanın miktar itibariyle senetle kanıtlanması gerekliliği ve bedel ödendiği varsayılsa bile, gerçek değer ile karşılaştırıldığında açık ve aşırı fark bulunduğundan ve davacının satışa ilişkin talimatı bulunduğu da kanıtlanamamış olduğundan, temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği, ve baba-kız olan davalıların el ve iş birliği içinde hareket ettiği sonucuna ulaşılması gerektiği-