Davaya konu taşınmazın özel mülk niteliğinde olduğu, getireceği gelir itibarıyla kamusal amaçlarla kullanılabileceği, dolayısıyla özel hukuk hükümlerine tabi olarak tasarruf edilebileceği, devlete mal geçirimini sağlayan kanunların çok sayıda olduğu, bunlardan birinin de Türk Medeni Kanunu olduğu, 743 Sayılı Türk Medeni Kanunun mirasa ilişkin hükümlerinde devletin de mirasçı olabileceğinin kabul edildiği, bunun ikincil nitelikte bir mirasçılık olduğu, ölenin kanuni mirasçıları yoksa ya da mirası iktisap edemiyorlarsa ve ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçı atanmamışsa mirasın devlete kalacağı, kanuni mirasçılar Türk Hukukunda geçerli olan sisteme göre ilk üç parantelin, sağ kalan eş, evlatlık ve onun alt soyu olacağı, ancak dördüncü parantelde mirasçı varsa, bu durumda bunların tereke üzerinde intifa hakları olduğu için devlete terekenin sadece kuru mülkiyetinin geçeceği-
Medeni Yasanın 931. maddesinde sözü edilen iyiniyetin, aynı yasanın 3. maddesi hükmünde deyimini bulan subjektif iyiniyet olduğu, halin icaplarına göre, kendisinden beklenen özeni (ihtimamı) göstermeyen kimsenin, iyiniyet iddiasında bulunamayacağı, Yasanın, iyiniyeti korurken, iyiniyete dayanan kimsenin özen borcunu da gözardı etmediği, yani, gereken özenin gösterilmesi, kaydın yolsuzluğunun anlaşılabilmesine olanak veriyor ise, o takdirde, iktisabın korunamayacağının tabii olacağı, tapuda kayıtlı bulunan bir taşınmaz malı iktisap eden kimseye karşı MK.nun 931.maddesinde öngörülen iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle açılan tapu iptali davalarında, dava açma iradesinin iktisabın kötüniyete dayalı olduğu iddiasını da taşıyacağı, kaldı ki öyle olmasa bile, buradaki kötüniyet iddiasının hukuki mahiyeti itibariyle itiraz niteliğinde bulunacağı ve bu nedenle de yargılama sona erinceye kadar iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadan her zaman ileri sürülebileceği-
Son kayıt malikinin, önceki kayıt malikinin torunu ve miras bırakanın ölümünden sonra taşınmazı haricen davacıya satan kişinin oğlu olması nedeniyle, «durumu bilen ve bilmesi gereken kişi» konumunda olduğundan «iyiniyetli» kabul edilemeyeceği–
Kıyı kenar çizgisi içerisinde (denizel) alanda kalan, kumluk nite-liğindeki taşınmazın özel mülkiyete konu olamayacağı ve bu yeri belediyeden satın almış olan kişinin MK. 1023 hükmünden yararlanamayacağı-
Geçerli bir hukuki sebebe dayanmayan tescil işleminin “yolsuz tescil” niteliğinde olduğu ve her zaman iptalinin istenebileceği, yolsuz tescilin tek istisnasının MK.nun 1023. maddesinde düzenlenmiş olduğu, somut olayda, davada taraf olmayan ancak davacıların murisi ile aynı köyde oturan ve aynı isim ve aynı soyadına sahip kişinin, ihtilaf konusu olmayan taşınmazın satışı için vekaletname verdiği vekilin, vekil edenine ait taşınmazı satacağı yerde, davacıların miras bırakanına ait taşınmazı sattığı, yolsuzluğun davalının taraf olduğu sözleşmeden kaynaklandığı, ihtilaf konusu taşınmaz ile davalının satıcısı arasında hiçbir ilişki bulunmadığı anlaşıldığından, olayda MK.’nun 1023.maddesini uygulama olanağı bulunmadığı-
Vakıf şerhinden kaynaklanan teminat (vakıf taviz bedeli) bir gayrimenkul mükellefiyeti olup, gayrimenkul mükellefiyetlerinde Medeni Ka- nunun 1023.maddesinde hükme bağlanan “tapuya itimat prensibinin” uygulanamayacağı, başka bir anlatımla bu şerhten haberi olmaksızın iktisapta bulunan sonraki maliklerin dahi, vakfın şerhten kaynaklanan hakkına karşı sorumlu olacakları-
İkinci el durumundaki tapu malikinin, MK.’nun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanabilmesi için gerçekleşmesi gereken (araştırılacak) koşullar-
“Çifte tapu” kavramının içeriği- Çifte tapu kaydının varlığı halin-de, MK. 1023 hükmünün uygulanamayacağı-
Tapudaki kayda güvenerek bir taşınmazı iyiniyetle satın alan kişilerin iyiniyetlerinin korunacağı–
