Davacı, maliki olduğu 4950 m2 yüzölçümündeki 6 no.lu parselin 2000 m2'lik bölümünü davalılardan S. ye satma konusunda bu davalı ile anlaştıklarını ve bedelin bir kısmını peşin aldığını, satışı kararlaştırılan bölümün sicil kaydının devri konusunda tapuya gidildiğinde hata ve hileye düşürülmek suretiyle taşınmazın tamamının davalı S.'ye devredildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış ve mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonunda iddianın sübut bulduğu, ikinci el konumundaki M.'nin de diğer davalı S. ile anne-kız olmaları sebebiyle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinden yararlanamayacağı-
Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimsenin tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebileceği-
Davalılar taşınmazları tapu sicilinin aleniyet ve güvenilirlik ilkesinden değil, sicilin illetini teşkil eden geçersiz vekaletnameye dayanarak edindiklerinden edinimlerinin yolsuz tescil hükmünde olduğu-
Tapu sicilinin dayanağını teşkil eden işlemin idari yargı yerince iptal edilmesi ile tescil yolsuz tescil durumuna düşeceğinden mülkiyet ve geometrik durumun önceki hale dönüştürülmeyeceği-
Şartların gerçekleşmesi halinde, yolsuz tescile dayanarak ayni hak edinen kişinin kazanımının korunabileceği, burada aranacak olan şartın "iyi niyetle hak edinilmesi" olgusu olduğu-
Gerçek hak durumuna uymayan tescil yolsuz tescildir; ancak bunu bilmeyen veya bilebilecek durumda olmayan kişinin iktisabının korunacağı-
Kural olarak tapu iptali ve tescil davasının açılabilmesi için kişinin dava konusu taşınmaz üzerinde doğmuş bir hakkının bulunması gerekir; ancak davacının mülkiyet hakkı doğmamış ise de, öncelikli satın alma hakkından ötürü böyle bir davayı açması ve satışın temeli olan idari işlemin iptal edilmesi sonucu dava konusu parselin önceki maliki Hazine adına tapuya tescil ettirmesinde hukuki yararının olduğu-
Belgesizden kadastro sonucu oluşan çap kaydı nedeniyle davalının ilk el olduğu ve Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi hükmü gereğince sicile güven ilkesinden istifade edecek olan 2. el konumundaki kişinin yararlanacağı haktan istifade edemeyeceği-
Hak düşürücü sürenin işlemesi için tutanağın yasanın öngördüğü şekilde kesinleşmiş olması gerektiğinden, öncelikle tutanağın usulüne uygun kesinleşip kesinleşmediği araştırıldıktan sonra hak düşürücü süre gözönüne alınarak; tutanak hiç kesinleşmemiş veya usulsüz olarak kesinleştirilmiş ise, tespit ve kesinleşme tarihinden itibaren taşınmazın hangi tarafın zilyedinde olduğu yöntemince araştırılıp sonucuna göre karar verilmesinin gerekeceği-
Vekalet sözleşmesinin ölümden sonrada devam edeceği sözleşmede kararlaştırılmış veya işin niteliğinden anlaşılıyorsa, vekalet sözleşmesinin devam edeceği 07.12.1940 tarih 1938/20 Esas-1940/87 karar sayılı İ.ları Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmış ve bilimsel görüşler de bu doğrultuda gelişmiştir; nitekim, bu ilke BK'nın 35. maddesi ile eş anlamda hüküm getiren aynı yasanın 397/1 maddelerinde "hilafı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekalet gerek vekilin gerek müvekkilinin ölümü ile.... nihayet bulur." şeklinde açıklanmış olup buna karşın söz konusu yasanın 37 ve 398. maddelerinde belirtildiği üzere, vekilin vekaletin sona erdiğini öğrenmeden önce yaptığı sözleşmeler vekil edeni veya mirasçılarını bağlayacağı; ancak, vekil ile sözleşme yapan kişinin, vekil edenin ölümünden haberdar olduğu takdirde değinilen yasa hükmünün uygulanamayacağı-
