Davacılar mirasbırakanlarının ölümünü bildikleri halde menfaatleri icabı ses çıkarmayıp, hesaplayamadıkları sonuçları gördükten sonra bu durumu ileri sürmelerinin hakkın kötüye kullanılması olacağı-
Ayıp ihbarına ilişkin yasal sürelerin geçmesinden çok sonra, davacı satıcı şirketin, alıcı davalı şirkete, makinelerdeki ayıpların varlığını kabul ettiğini açıkça gösterecek ve bunların giderilmesini taahhüt ettiğini ortaya koyacak nitelikte bir çok yazı gönderdiğinin anlaşılması durumunda, artık, satıcının ayıp ihbarının süresi içerisinde olmadığı gerekçesiyle, bu ayıplar nedeniyle tekeffülünün bulunmadığını ileri süremeyeceği, böyle bir iddianın MK’nun 2. maddesindeki iyiniyet kurallarına da aykırı düşeceği– .
Kurum’un, davacıyı kapsama alıp, bunun bildirimi ve vermiş olduğu güven duygusu ile dışarıdan tüm primleri 1992 yılında tahsil edip 2000 yılına kadar kullandıktan sonra sigortalılığın kesintiye uğradığından bahsedilerek, ödenen süreleri geçersiz saymasının, MK’nun 2. maddesinde açıklanan «objektif iyiniyet» kuralı ile bağdaşmayacağı ve Anayasal sosyal güvenlik görevi ve MK’nun 2. maddesi gereğince, davalı Kurum’un yapmış olduğu iptal işleminin yerinde olmadığı–
Her olayın özelliğine göre koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin, MK. 2. maddesindeki hususlar dikkate alınarak hakimin takdirine bırakılması gerekeceği - MK’nun 2. maddesi uyarınca sözleşme fiyatlarıyla işe devam etmesini yükleniciden beklemenin iyiniyet kurallarıyla bağdaşıp bağdaşmayacağının, tarafların durumu ve sözleşmedeki amaç dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekeceği–
Önalım bedelinin satıcı ile davalı arasındaki anlaşmada kararlaştırılan bedel olması gerekeceğine dair yasada açık bir hükmün yer almadığı ve bu nedenle nesnel olayların yarattığı kıymet değişikliklerinin, satıştan uzunca bir süre geçtikten sonra açılan önalım davalarında, davayı açan paydaşın ödeme borcuna yansıtılması gerekeceği–
Önalım davasına konu edilen payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlar arasında aynen bölünerek kullanılması halinde payın satışı sebebiyle önalım hakkının kullanılması dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı-
Asli müdahillerin davanın tarafların bağımsız bir haklarının ve menfaatlerinin olduğu açıkca görüldüğünden; asli müdahillerin istemleri ve sundukları delillerle diğer taraf delillerini birlikte değerlendirmek; davacı ve asli müdahillerin istekleri hakkında (ayrı veya birlikte) karar verilmesinin gerekeceği- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarına aykırı olarak farklı hukuki sonuçlara yol açacak bir uygulama ile asli müdahalenin fer’i müdahale olarak kabulüne karar verilemeyeceği-
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralının hiçbir zaman gözardı edilmemesi gerekeceği, bu hususun hakkaniyetin ve adaletin bir gereği olduğu–
Kat malikinin gerek doğrudan gerekse vekili aracılığıyla, kat malikleri kurulunca alınan karara katılıp olumlu oy kullanmış olması durumunda, bu kararın iptalini istemesinin Medeni Kanunun 2. maddesinde öngörülen iyiniyet kurallarıyla bağdaşmayacağı–
Davalı kiralayanın aldığı tahliye taahhütlerini işleme koyarak tahliyeyi sağlamak yerine, her yıl için ayrı ayrı tarihte tahliye taahhüdü yenilemesinin, MK’nun 2. maddesinde açıklanan «herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz» ilkesi gereğince hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi gerekeceği–