Gerek dilekçede ve gerekse dava konusu haberde ismi açıkça zikredilmemiş ise de, Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyesi sıfatıyla söz konusu kararda imzası bulunan davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu; başka bir ifadeyle, hukuka aykırılık ve davacı yönünden matufiyet unsurunun gerçekleştiği- Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre; kural olarak, bir dava dosyasına sunulan dilekçelerin herhangi bir yorum yapılmaksızın aynen yayımlanması halinde, hukuka aykırılık unsurunun varlığından söz edilemeyeceği ve böylesi bir yayının tazminatla sorumlu tutulmayı gerektirmeyeceği; ancak, aynen yayımlanan dilekçe metinleri, ilişkin bulundukları davanın karşı tarafına veya üçüncü kişilerin kişilik haklarına yönelik açık ve ağır bir saldırı niteliğindeki söz ve ifadeleri içeriyor ise, böyle bir dilekçenin yayımlanmasının, dilekçe sahibinin eylemine katılma (iştirak) niteliğinde görüleceği ve hukuk düzenince tasvip edilmeyeceği-
Yayın tarihinden daha sonraki bir tarihte tahkikatın sonuçlanması ve davacının ihalelere müdahalesinin bulunmadığının belirlenmesinin yayını hukuka aykırı duruma getirmeyeceği-
Çatışan yararlar dengesi, davacı yararına bozulmamış; davalı bakımından da hukuka uygunluk nedeni gerçekleşmiş olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davaya konu edilen yayında doğrudan doğruya davacı derneğin tüzel kişiliğini hedef alan sözler bulunmadığı gibi ona yönelik hakaret içeren bir ifade de mevcut olmadığından ve davacı yönünden matufiyet öğesi oluşmamış bulunduğundan davanın reddi gerekeceği-
Yaralanmanın derecesi gözetildiğinde; davacılar anne ve baba tarafından duyulan anlık bir heyecan ve üzüntünün BK. 49 maddesinin (şimdi; TBK. mad. 58) koruduğu değerler bakımından saldırı teşkil edecek düzeye ulaşmadığı, manevi tazminat isteme koşullarının bulunmadığı-
Borçlar Kanunu'nun 49. maddesindeki (şimdi; TBK. mad. 58) düzenleme itibariyle kişinin bizzat değil de yakınlarının (karı-koca, ana-baba ve çocukları) ağır yaralanması gibi somut olayın kendine özgü ağırlığının ve özelliğinin zorunlu kıldığı olgularını kanıtlaması halinde sosyal ve duygusal değerlerin ihlal edildiği ve bozulduğu, böylece aile birliği içinde korunması gereken bağlılığın zarar gördüğünün kabulü gerekeceği-
Davacının siyasi kimliği ve konumu itibariyle sert de olsa eleştirilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı-
Dava konusu haberde kullanılan söz ve ifadeler ile ortaya atılan iddiaların, eleştiri sınırlarını aştığı ve matuf bulunduğu kişilerin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığından manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Davacının kişilik haklarına doğrudan bir saldırı söz konusu olmayıp, dava konusu yayında, basının kamuoyu oluşturma ve toplumsal eleştiri hakkı kullanılmış olduğundan; hukuka uygunluk sınırları içinde kalındığının benimsenmesinin gerekeceği-