Orman mühendisinin raporu kapsamına göre dava konusu yerin 1995 tarihli memleket haritası kapsamına göre o tarih itibariyle taşınmazın büyük bir bölümünün üzerinde herhangi bir bitki örtüsü olmayan açık alan olduğu, az bir kısmında ise zeytinlik bulunduğu dikkate alındığında ve ziraat mühendisinin raporuna göre dava konusu taşınmaz üzerindeki zeytin ağaçlarının 10-15 yaşlarında olduğu belirlenmesine göre davacının söz konusu yerdeki zilyetliğinin en erken 1990’lı yıllarda başladığının kabulünün gerekeceği, bir başka anlatımla, uzman bilirkişilerin raporları karşısında taktire delil niteliğindeki yerel bilirkişi ve tanık sözlerine itibar ederek yazılı şekilde kabul kararı verilmesinin doğru olmadığı-
Dava konusu yerin tespit harici bırakıldıktan sonraki tarihlerde tarımsal amaçlı kullanılmadığı, toprak yapısının bozulmadığı, davacı tarafından dikilen en yaşlı olanı 40 adet çam ağacı ile birlikte daha küçük yaşta kavak ve çınar ağacı toplamı 410 adet ağacın mevcut olduğu, dosyada mevcut fotoğraflar incelendiğinde dava konusu yerin bitişiğinde mevcut ormanlık alan ile bir bütünlük oluşturduğu ve toprağın orman toprağı yapısını koruduğu ve eylemli zilyetlik ve tasarrufun somut olarak gerçekleşmediği anlaşılmakla mahkemece açıklanan yönler gözetilerek davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Davanın, TMK.nun 713/1. maddesi uyarınca tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkin olduğu, kadastroda tescil harici bırakılan veya paftasında yol olarak gösterilen yerler için açılan tescil davalarında TMK.nun 713/3 maddesi uyarınca Hazine ve ilgili kamu tüzel kişilerinin yasal hasım olduğu-
Hazine vekili her ne kadar yargılama giderleri yönünden ayrıca hükmü temyiz etmiş ise de, dava konusu taşınmazın, kadastro yoluyla Hazine adına ham toprak niteliğiyle tapuda kayıtlı bulunan bir yer olduğu, dava açıldığı tarihte de Hazine adına tapuda kayıtlı bulunduğu, tapu iptali ve tescil davalarında davanın kural olarak, kayıt malikine yöneltilerek açılacağı, kayıt maliki Hazine olup, ona karşı dava açıldığına göre Hazine’nin harç hariç (492 s. HK.m. 13/j) diğer her türlü yargılama giderleri ile sorumlu bulunduğu, bu nedenle Hazine’nin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının yerinde görülmediği, taşınmazın dava tarihinden sonra nitelik değiştirmesinin ve mera olarak tahsis edilmesinin sonuca etkili bulunmadığı-
Davalı Tapu Sicil Müdürlüğü’nü temsilen duruşmaya katılan Hazine vekili yararına vekalet ücreti taktir edildiğine göre ve asli müdahale söz konusu olmadığından feri müdahil lehine vekalet ücreti taktir edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Gayrimenkule müteallik davaların gayrimenkulün bulunduğu mahal mahkemesinde ikame olunacağı, gayrimenkul üzerindeki ayni hakka ilişkin bu tür davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğu-
Hüküm fıkrasında da açıkça görüldüğü üzere hangi parsellerin tapu kayıtlarının iptaline karar verilip, hangisinin verilmediğinin anlaşılamadığı, kural olarak tapu kaydının iptaline karar verilmeden tescile karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu, HUMK.nun 389 (HMK.m.298). maddesinde ise; verilen karar ile iki tarafa tahmil ve bahşedilen vazife ve haklar, şüphe ve tereddüdü mucip olmayacak surette gayet sarih ve açık yazılmalıdır, hükmüne yer verildiği, mahkemece, kurulan hüküm fıkrasının bu haliyle Tapu Sicil Müdürlüğünde infaz edilmesi olanağının bulunmadığı, bu nedenle temyiz edenlerin temyiz dilekçeleri aynı zamanda diğer paydaşlar bakımından da hüküm fıkrasının temyiz edildiğinin ve bozmanın hükmü temyiz etmeyenlere de sirayet ettiğinin kabulünün gerekeceği, kamu düzeni ilkesinin bunu gerektirdiği-
Kayıt malikinin mirasçılarının kesin bir biçimde saptanabilmesi için kayıt malikinin hasımlı (hasım Hazine olmak üzere) veraset belgesinin alınıp dosyaya konulması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması; mirasçılık belgesine göre belirlenecek yöntem ile taraf teşkili sağlanarak davanın yürütülmesi, tebligatlar yönünden 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerinin göz önünde tutulması, dava dilekçesinin varsa mirasçılarına tebliğ ettirilmesi, bu yolla da taraf teşkili sağlanamadığı takdirde ilanen tebliğ yolunun düşünülmesi, böylece taraf teşkilinin sağlanması ondan sonra işin esasına girilerek bir hüküm kurulması gerekeceği-