Ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olmasının o işlemi geçerli kılmaması gerekeceği-
Davacının, görevsizlik kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren HUMK.nun l93. maddesinde öngörülen 10 günlük süre ve 6100 sayılı HMK. nun 20. maddesi uyarınca 2 hafta içerisinde gerekli başvuruda bulunmadığı, yasal 10 günlük ve 2 haftalık sürelerin geçirilmesinden çok sonra 07.03.2010 tarihinde davalı Hazine vekilinin müracaatı üzerine davanın, Bala Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/104 Esasına kaydedildiği, görevsizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren süresinde başvurulmadığına göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin gerekeceği-
Kayıt malikinin mirasçılarının kesin bir biçimde saptanabilmesi için kayıt malikinin hasımlı (hasım Hazine olmak üzere) veraset belgesinin alınıp dosyaya konulması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması; mirasçılık belgesine göre belirlenecek yöntem ile taraf teşkili sağlanarak davanın yürütülmesi, tebligatlar yönünden 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerinin göz önünde tutulması, dava dilekçesinin varsa mirasçılarına tebliğ ettirilmesi, bu yolla da taraf teşkili sağlanamadığı takdirde ilanen tebliğ yolunun düşünülmesi, böylece taraf teşkilinin sağlanması ondan sonra işin esasına girilerek bir hüküm kurulması gerekeceği-
Kural olarak kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan bir yer için tespit öncesi zilyetlik hukuksal nedenine dayanılması halinde tespit dışı bırakılma tarihinden, davanın açıldığı tarihe kadar makul sürenin kaçırılmamasının gerekeceği, tespit sonrası imar-ihya ve zilyetlik nedenlerine dayalı tescil isteklerinde ise, tespit dışı bırakıldığı tarihten davanın açıldığı tarihe kadar, öncelikle imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren yirmi yıllık sürenin aralıksız-çekişmesiz davacı yararına gerçekleşmesinin zorunlu olduğu, yine, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde açıklanan 10 yıllık hak düşürücü sürenin; kadastro tutanağı düzenlenen yerlerle ilgili olup, tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere karşı tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra dava açılamayacağına ilişkin olduğu-
Tescile konu yer, Afşar Belediye sınırları içerisinde olup, Belediye imar planı içerisinde kalan ve imar-ihyaya muhtaç olan bir taşınmazın, imar ve ihyasının tamamlandığı tarihten imar planının onaylandığı tarihe kadar kazanmayı sağlayan yirmi yıllık süre dolmamış ise, böyle bir yerin ihya yoluyla kazanılmasının mümkün olmadığı, o halde; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesinin son fıkrası hükmü göz önünde tutularak bu yerin hangi tarihte Belediye imar planı içerisine alındığının, o tarihe kadar imar-ihya ve zilyetlikle kazanma koşulları oluşup oluşmadığının belirlenmesinin gerekeceği-
Tespit öncesi neden için makul sürenin geçtiği, tespit sonrası neden için ise yirmi yıllık sürenin dolmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Komşu parsellere ait kadastro tutanaklarının tüm sayfalarının onaylı ve okunaklı suret ya da fotokopileri ile bu parsellere revizyon gören varsa tapu ve vergi kayıtlarının da getirtilerek dava konusu taşınmazın niteliğinin belirlenmeye çalışılmasının, tanık ve yerel bilirkişi ifadelerinin de bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan bilirkişi raporuyla denetlenmesinin, daha sonra iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesinin gerekeceği-
Taşınmazın tahsisli mer'alardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle bu yerde mer'a tahsisinin bulunup bulunmadığının İl-İlçe Tarım Müdürlüklerinden, İl-İlçe Özel İdare Müdürlüklerinden ve Tapu Müdürlüğünden sorulmasının, varsa mer'a norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanıp nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığının, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa 4753 sayılı Kanunun 8. maddesine göre Bakanlık emrine geçen yerlerden mi yapıldığının tahkik ve tespit edilmesinin gerekeceği-
Kadastro tespitlerinden önce genel mahkemelerde açılan davaların kadastro tespitine itiraz niteliğinde olduğunu, parsellere ait kadastro tutanaklarının zuhulen kesinleştirildiklerinin kabulünün gerekeceği, davanın hala derdest olduğu, Kadastro Mahkemesi’nin yetkisinin her taşınmaz mal hakkında kadastro tutanağının düzenlendiği günde başlayacağı-
Nizalı taşınmazın tapulama tutanağı ve ekinde bulunan vergi ihbarnamesindeki açıklamalara göre, tapu kayıt malikinin kim olduğu anlaşılabilmektedir. Malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması hali; taşınmazın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak gerekli bilginin tapu sicilinden çıkarılmasının imkânsız olmasıdır. (HGK.’nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 E, 194 K sayılı ilamı). Diğer yönden, kayıt malikinin veya mirasçılarının ve bunların adreslerinin bilinmemesi, tanınmamaları, kendilerine tebligat yapılamamış olması, o kişinin bilinmeyen kişi olarak nitelendirilmesini gerektirmez. Bu kapsamda, mahkemece kayıt malikinin bilinen kişi olduğu dikkate alınarak bu sebep yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş olmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-