Kural olarak kadastro tespitine itiraz davalarının genel mahkemelerde görülmesinin gerektiği, ne var ki, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 26/D bendinde; “kadastro mahkemelerine dava açıldıktan sonra, tespitten önceki haklara dayanılarak asli müdahil olarak katılanların iddialarına dair uyuşmazlıkların” da kadastro mahkemesinde bakılacağının açıklandığı, bu durum karşısında davacı tarafın açmış olduğu eldeki bu davanın anılan madde hükmü uyarınca kadastro mahkemesinde bulunan davaya katılma isteği niteliğinde olduğunun kabulünün gerekeceği-
Kural olarak kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan bir yer için tespit öncesi zilyetlik hukuksal nedenine dayanılması halinde tespit dışı bırakılma tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar makul sürenin geçirilmemesinin gerekeceği, tespit sonrası imar-ihya ve zilyetlik nedenlerine dayalı tescil isteklerinde ise, tespit dışı bırakıldığı tarihten davanın açıldığı tarihe kadar, öncelikle imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren 20 yıllık sürenin aralıksız çekişmesiz davacı yararına gerçekleşmesinin zorunlu olduğu-
Tapu iptali ve tescil davalarında davanın, kural olarak; kayıt malikine, kayıt maliki ölü ise alınacak veraset belgesine göre mirasçılarına yöneltilerek açılacağı-
Tespit dışı bırakılan bir yerin, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddesi hükümlerine göre tapuda tescil edilebilmesi için, tespit dışı bırakılma işleminin yapıldığı tarihten, dava tarihine kadar 20 yıldan fazla süre ile anılan maddelerde belirtilen koşullar altında tasarruf edilmesinin gerekeceği-
Her ne kadar Kadastro Müdürlüğü’nden alınan yazı cevabında taşınmazın dere yatağı olarak tespit dışı bırakıldığı bildirilmiş ise de, somut ve bilimsel verilere dayalı olarak uzman bilirkişiler tarafından düzenlenen raporlarda, dava konusu taşınmazın öncesinde, derenin yatak değiştirmesi ile meydana gelen çakıl ve kaya bloklarından oluşan bir yer olduğunun, kamyonlarla üzerine toprak taşınması suretiyle tarım arazisi haline getirildiğinin anlaşıldığı, Yargıtay'ın içtihatlarına göre böyle bir yerin imar ve ihya yoluyla kazanılması mümkün olmadığı gibi güçlendirmek amacıyla getirilen toprak dışında, yoğun bir toprak taşınarak kaya bloklarının üzerinin doldurulmasının ve tarım arazisi haline dönüştürülmesinin de 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi kapsamında imar ve ihya sayılmadığı-
Mahkemece tespit dışı nedeni, taşınmazın niteliğinin belirlenmesi, imar durumunun açıklığa kavuşturulmasının, 3402 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesinin, toplanan tüm delillerin değerlendirilmek suretiyle davacı yararına kazanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesinin gerekeceği-
Tapulu taşınmazlarda mülkiyetin aktarılmasına ya da terkinine yönelik davaların kayıt maliklerine yöneltileceği, somut olayda tapu kayıt maliki değişmiş bulunduğundan davanın yeni malike yöneltilerek neticelendirilmesinin gerekeceği, bu bakımdan HMK.nun 125 (HUMK.nun 186. m.) maddesi gereğince davacıya seçimlik hakkının sorulmak suretiyle davanın ya mülkiyet hakkı bakımından yeni malike ya da davanın tazminat isteğine dönüştürülüp önceki malikine karşı devam ettirilip sonuçlandırılması gerekir ise de, eldeki davanın kamu düzenini ilgilendirmesi sebebiyle, davanın mülkiyet hakkı yönünden yeni kayıt malikine yöneltilerek, davaya katıldığı takdirde delillerini sunması konusunda kendisine süre ve imkan tanınması, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesinin gerekeceği-
Tapu iptali davasına bakan mahkemece öncelikle taraf teşkilinin denetlenmesi, taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek taraflara delillerini bildirmeleri için süre verilip yerel bilirkişilerin ayrı ayrı taşınmaz başında dinlenilerek ve tanık beyanları arasındaki çelişkiler ortadan kaldırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; taraf teşkili denetlenmeden ve taraf tanıkları dinlenilmeden karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Zilyetliğin maddi olaylardan olup, yerel bilirkişi ve tanık dâhil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu-
Ölü kişiye karşı dava açılamayacağı gibi ölü kişi adına da iptal ve tescile karar verilemeyeceği-