Taşınmaz üzerinde imar-ihya işlemlerinin başlandığı ve tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihi ayrı ayrı belirlenmesinin, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyeceği hükmü gözönünde tutularak 26.07.1972 tarihinden sonra davacı adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin Tapu Müdürlüğü ile Kadastro Müdürlüğü’nden, açılmış dava olup olmadığının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulup belirlenmesinin ve iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirilme yapılarak karar verilmesinin gerekeceği-
2010/496 Esas sayılı dosyada H.’nün Hazine yanında davalı olarak gösterildiği ve davacı sıfatını taşımadığı halde onun adına ayrıca hüküm kurulmasının usul ve kanuna aykırı olduğu, HUMK.nun 74. maddesi gereğince hakimin, istekle bağlı olup ondan fazlasına ve başka bir şeye karar veremeyeceği, bu hususun, kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulacağı, doğru, düzgün ve sağlıklı sicil oluşturmanın kamu düzeni ile ilgili olduğu, bu ilkenin göz ardı edilmesinin doğru olmayacağı-
Dava konusu taşınmazın kuzey ve batısının 64 nolu kadim mera parseli ile çevrili bulunduğu, 62 sayılı parsele revizyon gören 1946 tarih 468 ve 470 nolu vergi kayıtlarının da 63 sayılı parsel yönünü mera okuduğuna göre, dava konusu yerin kadim meradan açılmak suretiyle elde edilen yerlerden olduğunun kabulünün gerekeceği, 63 nolu parselin özel mülkiyete konu yapılması halinde kadim mera niteliğinde bulunan ve onunla bir bütünlük oluşturan 64 sayılı parselinin mera bütünlüğünün bozulacağı, o halde, taşınmazın bitişikteki kadim meradan açılmak suretiyle elde edildiğinin ve kültür arazisi haline getirildiğinin kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken özel mülkiyete konu yapılacak biçimde kabulüne karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olacağı-
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu Kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktarın sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyeceği-
Tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malikin, tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs olmadığı-
Yerleşim alanları içerisinde yer alan taşınmazlar bakımından ekonomik amaca uygun zilyetlik aranmadığından ve taşınmaz arsaya dönüştüğünde C.’in zilyedinde bulunan ve krokide A harfiyle gösterilen yer üzerinde belirlenerek kroki kapsamına alınmasının, koordinatlı ve ölçekli krokinin teknik bilirkişiye düzenlettirilmesinin, miktarının belirlenmesinin ve Veli'ye satılan yer dışında C. tarafından tasarruf edilen taşınmaz bölümü bakımından davanın kabulüne karar verilmesinin gerekeceği-
TMK.nun 713/7. fıkrası gereğince, krokinin kararın eki niteliğinde olduğu, bu nedenle kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümünün belirtileceği ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren ölçekli krokisinin de ekleneceği, gerek mahkemenin, gerekse bilirkişinin TMK.nun 713/7 fıkrasını gözardı etmesinin açıklanan ilkelere ve olgulara aykırı düşeceği-