Davanın, 6098 sayılı TBK’nın 19. maddesine (BK 18) dayalı olarak açılan nam-ı müstear ile gizlenmiş muvazaa nedeniyle satış işleminin iptali istemine ilişkin olduğu- Uygulamada borçlunun, gerçekte kendi adına satın almak üzere bedelini ödediği bir taşınmazı (veya bir aracı) alacaklılarından kaçırmak amacı ile yakını adına tescil ettirmiş olması halinde, tasarrufun (hukuki işlem) dışarıdan üçüncü kişiler arasında yapılmış görünmesine rağmen, gerçekte bedeli borçlunun mal varlığından çıkmış fakat karşılığının borçlunun arkasına gizlendiği kişinin mal varlığına girdiği- Namı müstear (inançlı işlem) ile gizlenmiş muvazaalı işlemler hakkında iptal davaları açılabileceği Yargıtay uygulamaları ile kararlılık kazanmış olduğu- Kural olarak cebri icra yolu ile yapılan satışlar hakkında tasarrufun iptali veya muvazaa sebebiyle iptal davası açılamaz ise de, alacaklısından mal kaçırmak amacıyla alacak-borç ilişkisi yaratılan durumlar ile ihale alıcısı ile ilgili nam-ı müstear iddialarının bulunduğu durumlarda anılan davaların açılmasının mümkün olduğu- Davalı ihale alıcısının davalı borçlunun emir ve talimatıyla hareket ettiği iddia edildiğinden, mahkemece satış işlemlerinin nam-ı müstear ile gizlenmiş muvazaa kapsamında olup olmadığı, davalılar arasındaki ilişki ve sanık olarak yargılandıkları ceza dosyası da incelenmek suretiyle değerlendirme yapılması gerektiği, davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Muvazaa nedeniyle icra takibinin iptali ve sıra cetvelinin iptali istemi- Taşınmaz satış bedelinin bonoyla ödenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalıların ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda aralarında ticari ilişkinin söz konusu olmadığının anlaşıldığı, davalının şirket yetkilisi olmadığı halde şirket adına ödeme emrini tebliğ alıp sürelerden feragat etmesinin muvazaa iddiasını desteklediği- Muvazaaya dayalı davalarda tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücretinin, davacının alacak miktarı ile iptali istenen tasarruf miktarlarından hangisi az ise o değer üzerinden belirlenmesi gerekeceği-
Borçlunun miras hisselerini devrinin iptali- İİK 277 vd uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında, davacının bu davadaki amacının, yaptığı icra takibi nedeniyle alacağını tahsil edebilmek için yapılan taşınmaz satışının kendisi yönünden geçersizliğini sağlamak olduğu- Davacının bu hakkının ayni değil şahsi sonuç doğurduğu, davada tasarrufun iptali sebeplerinin olması halinde, İİK. 283/1 uyarınca iptal ve tescil olmaksızın, dava konusu gayrimenkule ilişkin hisselerin haciz ve satışına karar verilmesi gerekeceği-
Tasarrufun iptali davalarının görülebilmesi için diğer dava koşulları yanında kesinleşmiş bir alacağın varlığı ve yargılama boyunca da alacağın varlığının devam etmesi gerektiği- Davacının başlattığı icra takiplerinin vazgeçme nedeniyle kapatılmış olduğunun anlaşılması halinde konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği-
Hüküm tarihi ile taraflara tebliğ tarihi arasında on yıldan fazla süre geçtiğinden ilamın zamanaşımına uğradığından tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davanın İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak yapılan tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu- Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarruflarının, üç grup altında ve İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlendiği, ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarrufların, sınırlı olarak sayılmış olmadığı- Kanunun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bıraktığı (İİK.md.281)- Bu yasal nedenle de, davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayanılmış olsa dahi, mahkemenin bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebileceği- Üzerinde takyidatlar bulunan taşınmazın rayiç değeri tesbit edilirken, bakanın kredi borcu olarak bildirdiği miktar dikkate alınarak tasarruf tarihi itibari ile kredi borcunun ne olduğunun açıklığa kavuşturulması ve ivazlar arasında önemli oransızlık olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği-
Tanık "üçüncü kişi adına yapılan devrin tapudaki bedel üzerinden yapıldığını" belirtmiş ise de, bedelsiz ve kredi ödeninceye kadar adına tescil aldığı taşınmazın, kredilerinin ödenmesinden sonra bedel ile devredildiği iddiasının yaşam deneyimleri ile bağdaşmadığı- Taşınmaz tapuda devir edildiği halde, bu devrin kredi borcunun kapanması üzerine yapıldığı belirtildiğine göre, yaklaşık 21 gün sonra çekilen kredinin taşınmaz alımında ödenen para olduğunun kabulü edilemeyeceği- Nam-ı müsteara taraf olduğu iddia edilen davalı, taşınmaz satım tarihinde 19 yaşında, diğer taşınır araçların alım tarihlerinde ise 18-19 yaşlarında olduğundan ve 18 yaşından önce resmi olarak ticari faaliyette bulunması mümkün olmadığından, bu kadar kısa sürede, (2018 tarihi itibari ile 167.120,00 TL'lik ev ve 120.000,00 TL'lik araca) sahip olmasının ve aylık 5.700,00 TL kredi ödediğinin kabulünün de hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı- Araç alımlarında kullanılan senetlerin kefillerinin de davalı borçlular olmasının davacının namı müstear (borçluların ticari faaliyetlerini (birinin oğlu, diğerinin kardeşi olan) davalı üzerinden devam ettirerek, taşınır ve taşınmaz mallarını davalı adına tescil ettirdikleri) iddialarını güçlendirdiği-
İİK.nun 277. ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davalarında; alacaklı tarafından geçici (İİK.nun 105.madde) veya kesin (İİK.nun 143. madde) aciz belgesi sunulmasının dava ön şartı olup, hakim tarafından re'sen göz önünde bulundurulması gerekeceği- Aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasından ve hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından veya bozulmasından sonra bile sunulma olanağı bulunduğu- Davacı alacaklının, davalı borçlunun alacaklı olduğu icra takip dosyasına gelen paraya 3. sırada haciz koymuş olması halinde, davacı alacaklının alacağının karşılanıp karşılamayacağı ve bu kapsamda borçlunun aciz halinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerektiği-
Önceki Yargıtay ilamında "taşınmazların dava tarihinde davacı adına hacizli olduğu görüldüğünden, taşınmazları sattırarak alacağını alma imkanına sahip olan davacının tasarrufun iptali davası açmakta hukuki yararının olmadığı" belirtilmişse de; dava konusu taşınmazın hacizlerle birlikte davalı üçüncü kişiye devrinden ve üzerindeki hacizlerin kaldırılmasından sonra tasarrufun iptali davasının açıldığı anlaşıldığından, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının olduğu-
İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK'nun 277 md) bulunması gerektiği- Davalı borçlunun iddia edildiği gibi banka hesabında para bulunması halinde dosya borcunu karşılayıp karşılayamayacağı belirlenerek davalı borçlunun aciz halinin değerlendirilmesi gerektiği-