Borçlunun borcun doğumundan sonra boşanarak dava konusu taşınmazları boşandığı eşi diğer davalıya devretmesi durumunda, davacının bu tasarrufların iptali için İİK 277 vd.nda dayalı dava açabileceği- Davalı üçüncü kişi dava konusu taşınmazları davalı borçludan satın almadığından (davalılar arasında bir devir olmadığından) tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin isabetli olduğu
Ön inceleme oturumunda davanın İİK. 277 vd.na dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davası olduğu yönündeki mahkeme tespitinin davacı vekili tarafından imzalandığı ve daha sonra "davanın TBK 19'a dayalı olarak görülmesi" talepli dilekçenin iddianın genişletilmesi süresinde verilmemiş olduğu anlaşıldığından, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği-
Uyuşmazlık, 6183 sayılı Yasa'nın 24 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir...
Aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasında ve hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından veya bozulmasından sonra bile sunulma olanağı bulunduğu-
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, İİK 277 ve devamı maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu- Davacının davalı D. B.’ın babasının dükkanında kiracı olarak manav dükkanı işlettiği, bu manav dükkanının gelir vergisi beyannamelerinde yıllık gelirinin yüksek olmadığı, mahkemece yaptırılan zabıta araştırmasında, emekli olduğu, emekli maaşı ve bir arabasının olduğu, evinin kira olup 710,00 TL kira ödediği ve aylık 700,00 TL kredi borcu ödediğinin belirlendiği, buna göre davacının davalıya 75.000,00 TL borç verebilecek maddi durumunun olmadığı, bu miktar parayı davalıya verdiğine dair banka dekontu gibi bir evrak sunamadığı, taraflarca her zaman düzenlenebilecek nitelikte olan bono sunulduğu, bononun vadesinin 07.04.2011 olmasına rağmen davacı tarafından icra takibinin dava konusu taşınmazın devredilmesinden 3 ay sonra 29.06.2012 tarihinde yapıldığı anlaşılmakta olup, tüm bu maddi ve hukuki olguların dikkate alınması sonucunda davacı ve davalı arasında gerçek bir borç - alacak ilişkisi olmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davalılar arasındaki tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu- Davalılardan M.’in iş ortağının oğlu olan diğer davalı O. ile geçmişten gelen ve devam eden yakın tanışıklık ilişkisinin bulunduğu, davalıların beyanları dışında aralarında gerçek bir alacak verecek meselesinin bulunduğuna ilişkin dosyada herhangi bir bilgi ve belgenin yer almadığı, bonoların tanzim tarihi ve takip tarihleri dikkate alındığında tanık beyanları ile bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde bononun taraflar arasında her zaman düzenlenmesi mümkün adi nitelikteki bir belge olduğu da dikkate alındığında, davalıların tasarruf tarihlerinden önce doğmuş gerçek bir alacağı bulunduğunu birbirini doğrulayan başkaca belgeler yoluyla ispat edemediği anlaşılmakla davalı alacaklının davalı borçlunun durumunu bildiği, borcun aslı ve temel ilişkiyi ispat edemediklerine göre davalılar arasındaki bonoların muvazaalı olarak düzenlendiği kanaatine varılarak bu davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
Borçlu davalının, taşınmazını diğer davalıya 350.000,00-TL bedelle devrettiği, satış tarihi itibariyle taşınmazın rayiç değerinin 515.449,00-TL olduğu, davalıların birbirini tanımadığı, aralarında akrabalık bağı veya arkadaşlık ilişkisinin bulunmadığı, davalının dava konusu taşınmazı internet sitesi vasıtasıyla bulduğu ve taraflar arasında 25.10.2021 tarihli satış protokolü düzenlendiği, 50.000,00-TL kapora verilerek taşınmazda işlem yapıldığı, 08.11.2021 tarihinde davalının diğer davalının hesabına 300.000,00-TL ev bedeli açıklaması ile banka havalesi yapıldığı, borçlunun davaya konu evden kasım 2021 itibariyle taşındığı anlaşıldığından, İİK'nin 280/1 maddesi kapsamında davalıların birbirini daha önceden tanıdığına, davalı nın, diğer davalının mali durumunu ile ızrar kastını bildiğini ispata yarar delil sunulmadığının ispatlanamayan davanın reddine karar verileceği-
Tasarrufun iptali davalarında ve BK'nun 19. maddesine dayalı olarak açılan danışıklı işlemin iptaline ilişkin davada, asıl amacın alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Nitekim tasarrufun iptali davalarında İİK 283/1. maddesi doğrudan, BK'na göre açılan davalarda kıyasen uygulanarak, iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği, öte yandan muvazalı işlemin tesbiti aslında muvaazaya dayalı işlemin iptalini de kapsamakta olduğu- 1942 doğumlu ve herhangi bir işi olmayan, yetim aylığı alan davalı ...’un 5.300.000,00 TL değerindeki bir fabrika binasını, satın alıp borçlu şirkete kiraya vermesi, daha sonra da dördüncü kişi firmanın 2012 yılı Haziran ayında aldığı ihale nedeni ile acil ihtiyacı olan dava konusu fabrika binası ve depolarını, tapuda satın almadan yaklaşık 2 ... öncesinden başlamak üzere, teminat dahi almadan davalı üçüncü kişiye ödemeler yapması hayat deneyimlerine uygun olmadığı gibi yapılan her iki satışında mal kaçırma amacı ile yapıldığı muvazaalı olduğunun kabulü gerekeceği-
Tasarrufun iptali davasında istemin bedele dönüşmesi halinde bedel üzerinden faiz yürütülmesinin mümkün olmadığı- Davalı borçlunun alacaklıdan mal kaçırma kastı ile davalı üçüncü kişiye menkulleri düşük bedelle devrettiği, borçlu ile aynı işkolunda (tekstil) faaliyet gösteren ve aralarında önceye dayalı ticaret bulunan davalı üçüncü kişinin borçlunun borca batık olduğunu ve mal kaçırma kastını bilen kişilerden olduğu, İİK 280'deki iptal şartlarının oluştuğundan tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği- Davaya ve alacağa dayanak teşkil eden fatura yönünden istemin 5 yıllık süre hak düşürücü süreden reddi gerektiği- İptal davalarında üçüncü kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde İİK. 283/2 uyarınca bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerektiği- Aynı menkul mallara ilişkin önceki iptal davasında rayiç piyasa değeri konusunda verilen karar kesinleştiğinden, menkul malların belirlenen bu gerçek değeri üzerinden karar verilmesinin isabetli olduğu- Davalı lehine hesaplanan vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile bu davalıya verilmesine karar verilmesi gerekirken sehven, davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, TBK.'nin 19. maddesine dayalı olarak açılan nam-ı müstear niteliğindeki muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin olduğu, Bölge Adliye Mahkemesinin "davanın İİK.'nin 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davası olduğu" yönündeki nitelemesi ve "iptali istenilen satışın borçlu tarafından gerçekleştirilmemiş olduğu" şeklindeki gerekçesi yerinde olamamakla birlikte, bu tür davanın görülebilmesi için de iptali istenilen muvazaalı işlemin borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olmasının ön koşul olduğu, dairemizin giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerinden olduğu ve koşul somut olayda gerçekleşmediğinden, sonuç itibarıyla "davanın reddine" ilişkin kararın yerinde olduğu-