Ticari defterlerin yasal ibraz sürelerinin dolması nedeniyle ibraz edilmeme hususu davalı aleyhine değerlendirilmeksizin mevcut dosya kapsamı ve delil durumuna göre dava konusu bononun teminat senedi ve teminat amaçlı verildiğine ilişkin dosyada somut bir belge ve bilginin olmadığı-
Menfi tespit istemine ilişkin asıl ve birleşen davada, mahkemece davaların birbirinden bağımsız olması anlamına gelen '' davaların istiklali prensibi '' uyarınca asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılıp, hüküm kurmak gerekirken mahkemece asıl dava ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı hüküm kurulmamasının, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de her dava için ayrı ayrı belirlenmemesinin doğru olmadığı-
Eser sözleşmesi kapsamında iş bedeli olarak verilen çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkin somut uyuşmazlıkta, menfi tespit istemi bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönünde mahkeme kararı bozulmuş olmasına karşın yerel mahkemece, davanın istirdat davasına dönüşmüş olduğu gerekçesi ile ödenen çek bedellerinin davalıdan tahsiline karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Birleşen dava davalısı .............. Yönetim A.Ş. dava konusu alacağı davalı .......... Bank A.Ş.’den temlik almış olduğundan davalı ................ Bank A.Ş.'nin davalı sıfatı sona ermesine rağmen davalı temlik alan ............. Varlık Yönetim A.Ş.'nin taraf olarak gösterilmemesinin ve bu davalı hakkında red kararı verilmesine rağmen lehine vekalet ücretine hükmedilmemiş olmasının doğru olmadığı-
Takip dayanağı bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin davada, takip konusu yapılan senedin, dava dışı kişiye araç kiralamasının teminatı olarak verildiğini, davalılarla arasında bir ilişkinin bulunmadığını belirtirken, davalılardan senet lehtarı olan Y. K.'nin, davaya cevap vermemiş olmakla birlikte emniyette alınan 11.11.2013 tarihli ifadesinde, senedin boş teminat senedi olarak kendisine verildiğini, şirketin kuruluşunda tarafından verilen paralar nedeniyle şirketten ayrılırken boş olan kısımların kendisi tarafından anlaşmaya ve davacının beyanına göre doldurulduğunu beyan ettiği, mahkemece, somut olayda çift taraflı talil bulunduğu ve çift taraflı talilde ise ispat külfetinin yer değiştirmemesi nedeniyle ispat yükünün davacıda olduğu gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmişse de, davalı Y. K.'ın yukarıda belirtilen beyanı değerlendirildiğinde, somut olayda, çift taraflı talilin bulunmadığı, zira nakden kaydı bulunan senette, davacının teminat iddiasında bulunduğu ve davalının da senedin teminat olarak verildiğini kabul ederek, bu noktada başlangıçta tarafların iradelerinin senedin teminat olarak verildiği yönünde uyuştuğu, ancak davalının devamında, diğer savunmaları belirterek, senedin tarafından doldurulduğunu beyan ederek ispat yükünü üzerine aldığı, dolayısıyla mahkemece yanılgılı değerlendirmeyle çift taraflı talilden hareketle ispat yükünün davacıya yüklenmesinin doğru görülmediği-
Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin götürü bedelli olduğunun, sözleşmenin feshedildiğinin, yapılan işin seviyesinin mahkemece tespit ettirildiğinin anlaşıldığı, eser sözleşmesi feshedildiğine göre yapılan imalatın bedelinin belirlenerek, ödenen bedelden mahsubu ile fazla ödenen bedelin iadesine karar verilmesi gerekeceği, götürü bedelli işlerde, yüklenicinin hak ettiği iş bedelinin saptanması ya da iş sahibinin ödemesinin fazla olup olmadığının belirlenmesi için gerçekleştirilen imalâtın eksik ve kusurlar da dikkate alınarak tüm işe oranının tespiti, bulunacak bu oranın toplam iş bedeline uygulanarak hak edilen bedelin saptanması ve bulunacak bu rakamdan kanıtlanan ödemeler düşülerek hesaplanması gerekeceği- Davalı vekilinin iflas ile vekalet ilişkisi sona erdiğinden ve tasfiye memuru vekil tutmadığından davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı-
HUMK.un yürürlükte olduğu dönemde ticaret mahkemesince yazılı yargılama esasına göre görülüp sonuçlandırılan davada, davacı talepleri arasında terdit bulunmadığından ve davacı tarafın somut uyuşmazlığın niteliği gereği BK’nın 110, 179 ve 180. maddeleri kapsamındaki talepleri, İİK 280/3'deki iptal sebepleri bakımından da birlikte tartışılması gereken, yarışan talepler olup, taleplerden biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan etkileyeceğinden, davacının taleplerinin bütün olarak ele alınarak çözülmesi gerektiği, tasarrufun iptali dışındaki istemlerin tefrikine karar verilmesinin gerekmediği- İçerikleri itibariyle bir hakkın devrine ilişkin hükümler içermeyen sözleşmeler ile iptale tabi bir tasarruf işlemi yapıldığından söz edilemeyeceği- Karşılıklı borç vaatleri içeren borçlandırıcı işlemler hakkında tasarrufun iptali davası açılamayacağı- Davacı somut olarak taraflar arasında yapılan bir işlem iddia edilmediğinden icra iflas hukuku anlamında iptale konu edilebilecek bir devir ya da tasarruf işlemi bulunmadığı- Dava açıldıktan uzun bir süre sonra TMSF ile davalı arasında düzenlenen protokole göre iadesi kararlaştırılan mal varlıkları ile ilgili tasarrufun iptali talep edilmiş ise de; sözleşmedeki işlemlerde tasarrufun borçlular tarafından değil, ilgili mevzuatı uyarınca işlem yapan TMSF tarafından yapıldığı, borçlu ile ile davalı üçüncü kişi arasında iptali davasına konu edilebilecek bir tasarruf işleminin bulunmadığı- Menfi tespit davasına dayanak gösterilen sözleşmelerin tarafı olmayan şirketler yönünden tasarruf işlemine yönelik dava şartı da oluşmadığından, gerçek alacağın varlığının incelenmesine, dolayısıyla açılan menfi tespit davasının bekletici sorun yapılmasına gerek bulunmadığı-
Davalıların eyleminin haksız fiil niteliğinde olduğu, süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu, işbu davada zamanaşımı yönünden davacı lehine bir kazanılmış hak bulunmadığı, cezanın üst sınırına göre ceza zamanaşımı süresinin 765 sayılı Yasa'nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca 5 yıl, uzamış zamanaşımı süresinin ise 7,5 yıl olduğu ve dosyaya ibraz edilen hisse devir senedindeki 25.01.2001 tarihi ile dava tarihi arasında zamanaşımı süresinin dolduğu gözetilerek, mahkemece zamanaşımı sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacının davalıya verdiği avans çeklerinin bedelsiz kalması nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine ilişkin somut uyuşmazlıkta; davalının, çeklerin davacı tarafından verildiğini kabul ettiği ve ilk derece mahkemesinin ... tarihli duruşmasında da davalı vekilinin “ Ticari hayatın genel kapsamı itibariyle mal verilir, ödeme daha sonra yapılır, müvekkil malı davacı tarafa vermiştir, son gelen F.bank çekleri itibariyle aynı ticaretin evraklarıdır, S. Tekstil'in sıkıntıları vardı, A. Örme'nin evraklarını kullanıyorlardı, esasında A.'ya karşı yapılan işlem karşılığında alınmıştır, davanın reddi talep olunur.” şeklinde beyanda bulunduğu, bu beyan sonrası davalı savunmasını değiştirdiği gibi mahkeme yargılamasında sonradan verdiği beyanında bağlantısız bileşik ikrar mahiyetinde olup, çeklerin mal karşılığı değil, dava dışı S. Kumaşcılık şirketinin borcu için davacı tarafından verildiği ileri sürülmekle davalının bu ikrarı bölünebileceğinden artık davalının, davacı tarafından kendisine verilen çeklerin dava dışı 3. kişinin borcu için verildiğini ispatla yükümlü olduğu- Davacının daha önce dava dışı şirkete keşide edip ciro ile davalı tarafından tahsil edilmiş çeklerin bulunması da davacının, davaya konu çekleri dava dışı şirket için verdiğini ispatlamayacağı-
Davalı taraf, davacıya düzenlediği 2016 yılına ait faturaların sözleşmeye uygun olarak verilen hizmetlere ilişkin olduğunu ileri sürmüş olup, bu faturalara davacı tarafından itiraz edilmemesi fatura içeriğinin kabulü bakımından yasal bir karine oluştursa da, bu karinenin fatura bedeline ilişkin olup, fatura düzenlenmesine sebep olan hizmet veya ürünün verildiğini ispata ilişkin olmadığı, bu durumda mahkemece, davalının düzenlemiş olduğu 2016 yılına ait faturalara dayanak hizmetin sözleşme kapsamında verildiğine ilişkin ispat yükünün davalı üzerinde olduğu kabul edilerek, davalının bu hususu ispata yönelik fatura dışındaki diğer delillerinin değerlendirilip neticesine göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve gerekçeye dayalı olarak 2016 yılında düzenlenen ve itiraza uğramayan faturalar bakımından yazılı şekilde karar verilmesinin isabetli olmadığı- Mahkemece, iade faturalarına sebep gösterilen iddialara ilişkin ispat yükünün davacı üzerinde olduğu kabul edilip, davacının bu iddialarına dayanak sözleşmelerin hangi müşterilere ait olduğu somut olarak açıklattırılarak, bu iddialara ilişkin taraf delilleri ve özellikle müşteri kayıtlarının tutulduğu sistemler üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılıp, iade faturalarındaki alacak kalemleri açısından davacının haklı olup olmadığı tespit edildikten sonra neticesine göre karar verilmesi gerekeceği-