İİK m. 89/3 de ön görülen on beş günlük hak düşürücü süre içerisinde menfi tespit davası açılmazsa üçüncü kişinin yedinde sayılan malı veya zimmetinde sayılan parayı icra dairesine teslim etmesi gerekeceği; bu ödemenin haklı bir nedene dayanmadığı düşüncesinde olan ancak yasal gereklilikleri yerine getirmediği ya da getiremediği için parayı icra veznesine ödemiş olan alacaklı bakımından İİK’nın 89 uncu maddesinin beşinci fıkrasına göre ödeme tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde istirdat davası açma hakkı tanınmış olduğu- Zira takip borçlusu, ona ait bir mal veya hakkı elinde bulundurmadığı halde bu tutarı icra dairesine ödemek zorunda kalan üçüncü kişi karşısında sebepsiz biçimde zenginleşmiş olacağı; üstelik istirdat davası sadece sebepsiz zenginleşen borçlu aleyhine değil, borçlu ile işbirliği içinde davranarak üçüncü kişiyi zarara sokan (kötüniyetli) alacaklı aleyhine de açılabileceği- Üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğinden itibaren açılması öngörülen menfi tespit davası (İİK.m.89/3) borcun bulunmadığı iddiasına dayanmakta iken, ödemeden sonra açılması öngörülen istirdat davası (İİK.m.89/5) haksız/nedensiz ödenmiş bulunan paranın geri alınması amacına yönelik olup birbirinden tamamen farklı olduğu-
İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerince, davaya konu senedin teminat senedi olduğu, teminat senedi verilmesi durumunda teminat altına alınan hususun gerçekleşmesi halinde senedin takip konusu yapılabileceği, somut olayda, senedin teminat fonksiyonu gerçekleşmeden mevsimsiz olarak takibe konulduğu gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
İİK'nun 72/7. maddesi uyarınca borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahsın, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebileceği, istirdat davası için öngörülen bir yıllık sürenin hak düşürücü süre niteliğinde olup, bu sürenin geçirilmiş olması halinde artık başkaca bir sebebe dayanarak ödenen paranın iadesi talebinin mümkün olmadığı, eldeki davada davacının en son 24/10/2017 tarihinde icra dosyasına ödeme yaptığı, 08/06/2021 dava tarihi itibari ile 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
Davacı borçlunun "bononun boş olarak tanzim edildiğini, vekalet ilişkisi çerçevesinde bononun lehtara verildiğini, sonrasında lehtar avukatın azledildiğini, bahse konu bononun ise azilden sonra doldurulduğunu" beyanı, dava konusu bononun azil tarihine kadar itimata binaen doldurulabileceğinin açık kabulü niteliğinde olduğundan ve bu durumda, bononun Türk Lirasından 6 sıfır atılmasından sonra doldurulduğu gerçeği karşısında davacıların başkaca borçsuzluk def'isini ispatlayamamış olmaları nedeniyle menfi tespit davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Davacılar davanın açıldığı tarihten önce takip dosyası borcunu ödemişse de dava dilekçesinde, borcun ödendiğini ve 2004 sayılı Kanun’un 72 nci maddesi gereği borç ödenmiş olmakla istirdat davası olarak bakılacağını belirttiğine göre aynı maddenin yedinci fıkrası; "Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir." dikkate alınarak davanın genel hükümler kapsamında ödenen paranın istirdatı olarak değerlendirilmesi gerekirken davacılar vekilinin infaz edilmiş olan takip dosyası nedeniyle menfi tespit davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddi kararının doğru olmadığı- Davacılar dava dilekçesinde, ............. İcra Müdürlüğü’nün ................ sayılı ipotek takibinden dolayı yapılan ödemenin de istirdadını da talep ettiğine göre mahkemenin ................. E. sayılı dosyasında verilecek olan kararın dava konusu borç nedeniyle davacıların borçlu olup olmadığının tespiti bakımından değerlendirilmesi gerektiğinden tefrik edilen dosyanın beklenerek karar verilmesi, davacı taşınmaz malikinin sorumluluğu bakımında ise ipotek belgesi ve sözleşme hükümleri değerlendirilerek taşınmaz malikinin sorumluluğunun ipotekli taşınmaz ile sınırlı olup olmadığının da değerlendirilerek karar verilmesi gerekeceği-
Davalının beyanları bütün olarak değerlendirildiğinde taraflar arasındaki tüm ilişkinin savunma olarak getirildiği, bu ilişki kapsamında taşınmaz satışının yapıldığının da belirtildiği, bu satışın davalı M. F. B. ile davacı arasında gerçekleştiği, takip konusu bononun ise M. F. B. ile ilgisinin bulunmadığı, bonoda davacının keşideci davalı T. F. B.'ın lehdar olduğu, bedel kısmına nakden ibaresinin yazıldığının sabit olduğu, işbu davada ispat yükünün halen davacı üzerinde olduğu dikkate alınarak davacının iddialarının değerlendirilmesi gerekirken ispat yükünün tayininde yanılgıya düşülerek ispat yükünün davalıda olduğuna karar verilmesinin doğru olmadığı-
Çeke dayalı olarak açılmış menfi tespit davası- 
Senedin davacılarca, bedel hanesi boş olarak düzenlenip davalıya verildiği, başka bir deyişle, senedin bedel hanesinin düzenleme tarihinde değil sonradan doldurulduğu tarafların kabulünde olduğundan, İlk Derece Mahkemesince başkaca hiç bir değerlendirme yapılmaksızın senet bedelinin düzenleme tarihine göre belirlenmesinin ve salt bu gerekçeyle yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı- Davalı cevap dilekçesinde; senedin düzenlendiği tarihte davacılara 60 adet cumhuriyet altını verdiğini senedin bu nedenle düzenlendiği savunmuş, davacılar vekili ise replik dilekçesinde, davalının savunmasının gerçeği yansıtmadığını, senedin düzenlendiği tarihte davalının müvekkillerine iki adet çeyrek altın verdiğini, senedin verilen bu iki adet çeyrek altın sebebiyle düzenlendiğini ileri sürdüğünden, İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerince, davacıların davaya konu senedin iki adet çeyrek altın karşılığında düzenlendiğini ikrar ettikleri gözetilerek 2 adet çeyrek altının keşide tarihindeki değerinin belirlenmesi ve bu şekilde belirlenecek değeri aşan kısım için menfi tespit hükmü kurulması gerekeceği-
Davanın, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılmasına rağmen görevsizlik kararı üzerine dosyanın tevzi edildiği tarihi dava tarihi kabul eden raporun hükme esas alınarak karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Dava, davacının bonolardan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir...